aykırı sf. 1. Alışılmışa, doğru olarak kabul edilmişe uygun olmayan, karşıt, ters, mugayir:
"Gene de anlamın ne olduğunu çepeçevre bilmiyoruz dersem gerçeğe aykırı birşey demiş olmam." -N. Uygur. 2. Çapraz, ters. 3. Toplumda görüş ve yaşayış biçimiyle uçlarda bulunan (kimse), marjinal. 4.
mec. Gidilen yol üzerinde olmayıp gidiş yönüne ters düşen:
"Burası Ankara'ya iki günöte, ana yollardan aykırı küçük bir kasabaydı." -R. H. Karay. 5.
mat. Bütün noktaları aynı düzlemde bulunmayan.
karşıt sf. Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast.
ters(I)
sf. 1. Gerekli olan duruma karşıt, zıt. 2.
is. Bir şeyin içe gelen yanı, arkası:
"Elinin tersiyle küçük bir tokat vurmuştu." -Ç. Altan. 3.
is. Kesici bir aletin kesmeyen yanı:
"Kollarına bıçağın tersiyle birkaç tane vurmuşlar." -M. Ş. Esendal. 4.
mec. Uygun olmayan, elverişsiz, münasebetsiz:
"Ters sözlerinle, fazilet iddialarınla beni hırpalama." -H. C. Yalçın. 5.
mec. Gönül ve cesaret kırıcı, huysuz, sert:
"Ters adamın işi de ters gider." -M. Ş. Esendal. 6.
is. mec. Bir şeyin aksi, karşıtı:
Anlattığının tersi anlaşılınca utandı. ters(II)
is. Hayvan pisliği.
yalan is. 1. Doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz, kıtır:
"Yalanı en güzel kullanmış olanlar eski Şarklılardır." -A. Haşim. 2.
sf. Uydurma.