cilve is. 1. Hoşa gitmek için yapılan davranış, kırıtma, naz:
"Romantik devirlerde bu nevi cilvelere aşk mâni olurdu, şimdi de kültür." -P. Safa. 2.
mec. Görünme, ortaya çıkma, tecelli:
"Denizin çok cilvelerini tattık, diyordu." -R. N. Güntekin.
eda(I)
is. (eda:) 1. Davranış, tavır:
"Küçük kız, bir tanıdık edasıyla konuşan bu esrarlı adamı yadırgamadı." -R. H. Karay. 2. Naz, işve:
"Giyimi kuşamı tepeden tırnağa Paris modası ya, nazı edası hiç aşağı kalmıyor ki!" -A. İlhan. 3. Anlatış biçimi, tarzı:
"Sonra birdenbire sözlerinin konferans edasını değiştirerek bana sordu." -Ö. Seyfettin.
eda(II)
is. (eda:) Verme, ödeme, yerine getirme.
kırıtma is. Kırıtmak işi, cilve, işve:
"O kuruntularımız, o tafralarımız, o Ermeni gelini gibi kırıtmalarımız pek boşuna demektir." -S. Birsel.
naz is. 1. Kendini beğendirmek amacıyla yapılan davranış, cilve, eda. 2. İsteksiz gibi görünerek yalvartmak amacıyla yapılan davranış:
Çok naz âşık usandırır. 3. Şımarıkça davranış.