Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

kağşamak ne demek?

 - 2 sözlük, 5 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

kağşamak anlamı
(nsz) hlk. 1. Eskimek, dağılmaya yüz tutmak: "Pansiyonun kağşamış tahta merdiveni ağır bir vücudun adımları Altında inlemeye başladı." -H. R. Gürpınar. 2. Herhangi bir şey ek yerlerinden ayrılmak, oynamak. 3. İhtiyarlamak: "Bu artistlerin hayli kağşamış hâline yetişen Pierre Loti, birçok parlak sahifeler kaleme almıştır." -S. M. Alus. 4. mec. Zayıflamak, gevşemek, güçsüzleşmek: "Bu kağşamış ilişki belki daha uzun seneler boyu böyle devam eder, belki de kan toplamış bir tırnak gibi bir gün kendiliğinden düşüverir." -E. Şafak.

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

kağşamak anlamı
1. Eskimek, yıkılmağa yüz tutmak (yapı için). 2. Herhangi bir şey ek yerlerinden ayrılmak, oynamak. 3. Parça parça olmak, dağılmak, yıkılmak, kırılmak. 4. Çürüyerek yumuşamış kayalar yerinden gürültü ile kaymak.
kağşamak anlamı
1. İhtiyarlamak. 2. Zayıflamak, arıklamak, kuvvetten düşmek.
kağşamak anlamı
Kar ya da buz eriyerek sulanmak.

Kılandıras *Sandıklı -Afyon

kağşamak anlamı
Bedenin her yanı hasta olmak, sağlıksız olmak.

Çorum

kağşamak eş anlamlısı

gevşemek
(nsz) 1. Sertlik ve gerginliği bozulmak: "Kar kalkmış, hava açmış, ayaz gevşemişti." -A. Gündüz. 2. Çözülmek: Boynuna dolanan kolları gevşedi. 3. mec. Yumuşamak, yatışmak, sakinleşmek: "Poker lafını işitmesin, eli ayağı gevşiyor." -A. İlhan. 4. argo Sevmek, hoşlanmak. 5. ekon. Para piyasasında değer yitirmek.
ihtiyarlamak
(nsz) 1. Yaşı ilerlemek, yaşlanmak, kocamak. 2. İhtiyar görünüşü almak, ihtiyar görünmek: "Ağlamaktan gözleri şişmiş, zavallı yüzü on sene birden ihtiyarlamıştı." -H. E. Adıvar.
oynamak
(nsz) 1. Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma vb. amaçlarla bir şeyle uğraşmak: "Çimenler üzerinde çocuklar oynuyor, kuzular otluyor." -H. R. Gürpınar. 2. Herhangi bir tutku, ilgi vb. sebeple bir şeye kendini vermek: "Babalar çocuklarının yanında rakı içer, kumar oynarsa çocuklar da ayyaş ... olurlar." -B. Felek. 3. Kımıldamak, hareket etmek. 4. (-le) Bir şeyi sürekli evirip çevirmek veya sürekli olarak ona dokunmak. 5. Bir film, oyun vb.nde rol almak: "Bütün rolleri, şahısların sesleri, tavırları, mimikleriyle tek başına oynamıştı." -Y. Z. Ortaç. 6. Film gösterilmek: Bu akşam televizyonda hangi film oynuyor? 7. Tiyatro eseri sahneye konmak: "Birisi dedi ki bu iki perdelik bir oyun imiş, bitince ötekini oynayacaklarmış." -M. Ş. Esendal. 8. Eşyanın herhangi bir parçası kımıldamak, hareket etmek: "Birdenbire apartman kapısının oynadığını hissettim." -P. Safa. 9. Sarsılmak, yeri değişmek: Depremde yapı oynadı. 10. Sporla ilgili çalışmalara katılmak: Tenis oynamak. 11. Müziğin gerektirdiği uyumlu hareketleri yapmak: "Ne oynadığı gazinonun ismini söyledi ne de danslarından bahsetti." -R. H. Karay. 12. Büyük bir ustalık, beceri ve kolaylıkla bir işi yapmak: "Borsada istediği gibi oynuyordu fiyatlarla." -N. Cumalı. 13. Değişiklik göstermek: Bunların fiyatı iki bin ile üç bin lira arasında oynar. 14. (-le) Tehlikeye düşürmek: Benim sağlığımla oynama. 15. Oyalanmak, gereği gibi yapmamak, boşuna vakit geçirmek. 16. (-le) mec. Rastgele yön vermek, aldatmak: Talih bizimle oynuyor. 17. (-le) mec. Herhangi birine karşı önemsemeyici davranışlarda bulunmak: Koca adamla oynamaya utanmıyor musun? 18. mec. Tedirgin etmek, rahatsız edici davranışta bulunmak. 19. mec. Değiştirmek, bozmak, tahrif etmek: Muhasebeci hesaplarla oynamış.
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.