kavurmak (-i) 1. Bir şeyi bir kabın içinde su katmadan kızartarak pişirmek:
"Madenden bir kap içine bunları koyup kavuracağız." -S. Birsel. 2. Rüzgâr, soğuk, sıcak vb. kurutmak, yakmak:
Rüzgâr ekinleri kavurdu. 3.
mec. Çok üzmek, yakmak, mahvetmek:
"Memleketi kavuran kıtlık buranın semtine uğramamıştır." -H. R. Gürpınar.
yakmak(II)
(-i) 1. Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak:
"Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı." -F. R. Atay. 2. Ateşle yok etmek:
Çöpleri yakmak. 3. Işık vermesini sağlamak:
"Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlar." -S. F. Abasıyanık. 4. Isı etkisiyle bozmak:
Eteği ütülerken yaktı. 5. Keskin, sert ve ısırıcı bir duyum vermek:
Biber ağzı yakar. 6. Yanıyormuş gibi bir etki yapmak:
"Hekime daima şarabın midelerini yaktığından bahsederler." -F. R. Atay. 7. Kurutmak, zarar vermek:
"Fırtına ekinleri yakmıştı." -S. F. Abasıyanık. 8.
(nsz) Çok sıcak olmak:
Bugün güneş yakıyor. 9. Karartmak:
Güneşte vücudunu yaktı. 10. Çok üşütmek:
Soğuk rüzgâr insanın yüzünü yakıyor. 11. Acıtmak:
Canını yakmak. 12.
mec. Silahla vurmak. 13.
mec. Yıkıma, zarara yol açmak, büyük bir zarara uğratmak, mahvetmek:
"Gözü mavi, boyu kısa, kendi muhacir olmasın. Ne olursa olsun makbulüm. Aman bu üçüne dikkat et. Beni yakma." -Ö. Seyfettin. 14.
mec. Güçlü sevgi uyandırmak.