akıntı is. 1. Akma işi:
Musluğun akıntısı bir türlü kesilemedi. 2. Havanın veya suyun herhangi bir yöne doğru yer değiştirmesi, akım, cereyan:
"Bataklıklardan kurtulduktan sonra, akıntıyı takip ederek bir köye giriyordum." -Ö. Seyfettin. 3. Eğiklik, eğim, meyil:
Bu damın akıntısı az gelmiş. 4. Çam türü ağaçlarda bulunan reçinenin eriyerek akması olayı. 5. Sıvı yapıştırıcıların ağaç yüzeylerine gereğinden çok sürülmesi ile oluşan durum. 6.
tıp Hastalık sebebiyle vücudun herhangi bir yerinden sulu madde akması:
"Ertesi sabah, sol kulağımda ağrı ile beraber akıntı başladı." -R. N. Güntekin.
eğiklik is. 1. Eğik olma durumu, eğim, yamukluk, meyil. 2.
gök b. Bir gök cisminin içinde hareket ettiği düzlem ile yörünge düzlemiyle belirtilmiş herhangi bir düzlem arasındaki açı.
eğilim is. 1. Bir şeyi sevmeye, istemeye veya yapmaya içten yönelme, meyil, temayül, tandans:
"İnsanoğlunun, yaradılıştan medeniliğe eğilimi vardır." -N. Ataç. 2. Para piyasalarında zamanla oluşan değişim, alım satım işlemleriyle ilgili iniş çıkış seyri.
eğim is. 1. Eğilmiş olma durumu. 2. Bir yüzeyin yatay düzleme doğru eğilmesi, eğiklik, meyil:
Yamacın eğimi. temayül is. (tema:yül) 1. Bir tarafa eğilme, meyletme:
"Musiki ruhların en tabii temayülleri arasındadır." -A. Ş. Hisar. 2.
ruh b. Yönseme. 3.
mec. Bir kimseye veya bir şeye ilgi duyma:
"Yarının siyasetine yol açan fikirler, temayüller ilk önce bunlar arasında kaynaşır." -Y. K. Karaosmanoğlu.