çalışma is. 1. Çalışmak işi, emek, say:
"Sonradan kapının kaldırılıp yerine takılması için yetmiş kişinin çalışması icap etti." -N. F. Kısakürek. 2. Bir yapı elemanının yük altında biçim değiştirmesi, az veya çok zorlanması:
Bu kiriş hesabında kirişin aşırı yük altında çalışması göz önüne alınmıştır. 3. Bünyesindeki suyun azalması veya çoğalması sonucu ağacın biçim ve boyutlarının değişmesi:
Ağaçtan üretilen işlerin sonradan bozulması istenmiyorsa bütün birleştirilmelerde ağacın çalışması özelliği dikkate alınmalıdır. 4. Bilimsel ve sanatsal amaçlı ürün.
göz is. 1.
anat. Görme organı. 2. Bazı deyimlerde, görme ve bakma:
Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3. Oda:
"Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı / Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu." -Z. O. Saba. 4. Bakış, görüş:
Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 5. Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak:
"Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?" -T. Buğra. 6. Delik, boşluk:
İğnenin gözü. "Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır." -S. F. Abasıyanık. 7. Çekmece:
Masanın gözleri. 8. Terazi kefesi. 9. Nazar:
"İnsanı gözle yiyip bitirirler." -Ö. Seyfettin. 10. Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı:
Gözden düşmek. Göze girmek. 11. Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri:
Göz aşısı. 12. Bölüm, hane:
Dama tahtasında altmış dört göz vardır. 13. Bazı yaraların uç bölümü:
Çıbanın gözü. salon is. 1. Bir evde konukları ağırlamakta kullanılan en geniş oda:
"Hasta alt kattaki salona kadar gitti ve bir kanepenin üstüne düştü." -P. Safa. 2. Toplantıların, kutlamaların, gösterilerin yapıldığı geniş yer:
Düğün salonu. Konferans salonu. 3. Dükkân, mağaza:
Çay salonu. Berber salonu.