Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

göz ne demek?

 - 12 sözlük, 25 sonuç.

BSTS / Ağaçişleri Terimleri Sözlüğü

göz anlamı Osm. göz
1- Çok küçük budak. 2- Çekmece boşluğu.

BSTS / Aydınlatma Terimleri Sözlüğü

göz anlamı İng. eye Alm.Auge Fr. oeil
Görme organının, içinde dış dünyanın görüntüsünün oluştuğu ve bu görüntünün sinirsel uyarmalara dönüştüğü, başlangıç parçası.

BSTS / Biyoloji Terimleri Sözlüğü

göz anlamı İng. eye Osm.'ayn Alm. Auge Fr. oeil
Işığa duyarlı olan ve görmeyi sağlayan, çeşitli hayvanlarda basit göz, bileşik göz gibi farklı yapılarda ve sayılarda bulunan organ. İnsanda, kafatasının orbit denilen çukuruna yerleşmiş, dışta sklera ve kornea tabakaları, ortada damar tabaka (koroit, silli cisimcik, iris) ve içte retina tabakasından oluşan, irisin önünde ve arkasında ön ve art odalar bulunan, bütün tabakaların çevrelediği en iç kısmı dolduran camsı (vitröz) maddeden yapılmış bir çift organ.

BSTS / Budunbilim Terimleri Sözlüğü

göz anlamı İng. eye Alm.Auge Fr. oeil
Belirli insanların ya da hayvanların içindeki etkili, çarpıcı, hatta öldürücü olduğuna inanılan gücü ya da akımı dışa vurmasına aracı olan örgen.

BSTS / Kitaplıkbilim Terimleri Sözlüğü

göz anlamı İng. aperture
Kartlar üzerinde açılan ve içerisine mikrofilm parçası geçirilen delik.

BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu

göz anlamı Osm. ayn Fr. oeil
(biyoloji, zooloji)

BSTS / Zanaat Terimleri Sözlüğü

göz anlamı
Bir dokuma deseni. (Saçıkara *İslahiye -gaziantep)

BSTS / Zooloji Terimleri Sözlüğü

göz anlamı İng. eye Osm.ayn Alm. Auge Fr. oeil
Görme organı; çeşitli hayvanlarda bulunabilen sade göz.

Güncel Türkçe Sözlük

göz anlamı
is. 1. anat. Görme organı. 2. Bazı deyimlerde, görme ve bakma: Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3. Oda: "Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı / Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu." -Z. O. Saba. 4. Bakış, görüş: Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 5. Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak: "Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?" -T. Buğra. 6. Delik, boşluk: İğnenin gözü. "Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır." -S. F. Abasıyanık. 7. Çekmece: Masanın gözleri. 8. Terazi kefesi. 9. Nazar: "İnsanı gözle yiyip bitirirler." -Ö. Seyfettin. 10. Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı: Gözden düşmek. Göze girmek. 11. Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri: Göz aşısı. 12. Bölüm, hane: Dama tahtasında altmış dört göz vardır. 13. Bazı yaraların uç bölümü: Çıbanın gözü.

Tarama Sözlüğü

göz anlamı
Uç, taraf.

Türkçe - İngilizce

göz anlamı
isim
1) eye
2) sight
3) compartment
4) optic
5) cell
6) orb
7) drawer
8) orbit
9) cubicle
10) blinker
11) cubbyhole
12) eyehole
13) peeper
14) cubby
15) cuddy
16) glim
sıfat
1) eye
2) ocular
3) ophthalmic
4) optical
5) optic
6) orbital
ön ek
1) opto-

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

göz anlamı
Kor, köz

-Bolu

göz anlamı
Bağ çubuklarında yaprak ve filiz çıkan yer, tomurcuk.

-Burdur
Honaz ve köyleri -Denizli
Dallıca *Nazilli, *Bozdoğan -Aydın
*Alaşehir -Manisa
*Kandıra -Kocaeli
*Merzifon ve köyleri -Amasya
Bağlıca *Ardanuç -Artvin
*Iğdır -Kars
Hacıilyas *Koyulhisar -Sivas
Köşker -Kırşehir
*Bor -Niğde
*Ermenek, Fariske -Konya
*Osmaniye -Adana
*Mut ve köyleri, *Anamur -İçel
Yerkesik, *Fethiye ve köyleri, Pınarlıbelen *Bodrum -Muğla
*Lüleburgaz, Çavuşköy *Babaeski -Kırklareli

göz anlamı
1. Oda: Evimiz iki göz. 2. Dolap bölmesi ya da çekmece. 3. bakınız» gözenek(I)-1.
göz anlamı
1. Suyun çıktığı yer, kaynak. 2. Derelerdeki su dönemeci, girdap. 3. Kuyu. 4. Derin bataklık.
göz anlamı
Değirmendeki taşların her biri.

*Merzifon ve köyleri -Amasya

göz anlamı
Aşık kemiği.

-Rize

göz anlamı
Nazar.

Uluğbey *Senirkent -Isparta
-Burdur
*Sarayköy ve köyleri, Yukarıseyit *Çal -Denizli
-Manisa ve çevresi
Yeniköy -Balıkesir
*Alaşehir -Manisa
*Sivrihisar -Eskişehir
*Akyazı ve çevresi, *Kandıra -Kocaeli
-Samsun
*Merzifon ve köyleri -Amasya
-Trabzon
Ersis *Yusufeli -Artvin
*Ağın -Elâzığ
*Antakya -Hatay
Çanıllı *Ayaş -Ankara
*Bor, -Niğde
*Ermenek -Konya
*Fethiye ve köyleri -Muğla

göz anlamı
Bir çeşit yün dokuma motifi.

Hurma, Tekir *Silifke -İçel

göz anlamı
Domuz avında kullanılan, telden yapılmış yuvarlak bir çeşit araç.

-Antalya

göz anlamı
Pencere.

Akdoğan *Kızılcahamam -Ankara
-Niğde

göz anlamı
Oda

Yozgat ilçe ve köyleri
*Beyşehir ve çevresi Konya

göz anlamı
< ET köz: göz; bölme. || göz gulağ olmak: herhangi bir şekilde zarar germemek için dikkatle izlemek; ne yapıldığından haberi olmaya çalışmak || iki göz dam: iki odalı ev
göz anlamı
1. Suyun çıktığı yer. 2. Nazar

Malatya

göz anlamı
1. Oda, evin bir bölümü: O gözde otururdun. 2. Değirmendeki taşların her biri, bölme

Malatya

göz eş anlamlısı

boşluk
is. 1. Oyuk, çukur, kapanmamış yer. 2. Boş olan yer: "Utanmadan bıraktığı sakalında güve yeniği gibi boşluklar vardı." -İ. O. Anar. 3. Kesinti, kopukluk. 4. Boş geçen süre: Bu boşluktan sıkılıyorum. 5. Eksiklik, yoksunluk duygusu: "Bağlama telleri, tef zilleri ses verdikçe duvarlarda moda dergilerinin boşlukta kalan orta sayfalan süs fenerleri gibi bir o yana, bir bu yana döndü." -L. Tekin. 6. mec. Yetersizlik: "O günden bugüne olanları hatırladıkça insan ister istemez bu türlü çabaların hiçliğini, boşluğunu düşünmek zorunda kalıyor." -R. H. Karay.
bölüm
is. 1. Bir bütünü oluşturan parçaların her biri, kısım: "Gelgelelim, hayatın bu masalsı bölümü çok kısa sürüyor." -A. Ağaoğlu. 2. Bir kuruluşun yönetim birimlerinden her biri, departman, seksiyon. 3. mec. Çağ, devir: "O gün edebiyat tarihinde hecenin beş şairi diye bir bölüm açanların üçü orada tanıştılar." -Y. Z. Ortaç. 4. biy. Canlıların bölümlenmesinde filumların bir araya gelmesiyle oluşan birlik. 5. eğt. Bir okul veya üniversitenin herhangi bir bilim ve uzmanlık dalında eğitim sağlayan birimlerinden her biri, departman. 6. mat. Bölme işlemi sonunda elde edilen sayı.
çekmece
is. 1. Masa, dolap vb. şeylerin dışarıya çekilen bölümü, göz, çekme: "Çekmecesinden utana utana bir şişe gazoz çıkardı." -T. Buğra. 2. İçinde mücevher vb. değerli şeyler saklanan küçük, süslü sandık: "Minderin köşesine annemden kalan ceviz boyalı çekmeceyi yerleştirdim." -Y. K. Beyatlı. 3. Gemilerin barınabilecekleri koy.
delik
is. 1. Dar, küçük açıklık: "Anahtar deliği karanlıktı, içerden belli belirsiz sesler geliyordu." -Y. Atılgan. 2. Dar, küçük çukur: "Küçük çocuk, kulübenin kenarına yığılmış taşlardan yukarıda bir deliğe sıkışmıştı." -S. F. Abasıyanık. 3. Küçük hayvan yuvası: Fare deliği. 4. sf. Delinmiş olan: "Hangi evden istedilerse gittim, dama çıktım, akan delik kiremidi buldum, yerine sağlam kiremit koydum." -H. S. Tanrıöver. 5. argo Cezaevi.
görüş
is. 1. Görme işi. 2. Gözle bir şeyi algılama yetisi. 3. Cezaevi ve hastanede yapılan ziyaret. 4. mec. Bir olay, varlık veya düşünce üzerinde varılan yargı, fikir. 5. mec. Benzerlerinden ayıran özellik, konsept.
hane
is. (ha:ne) 1. Ev, konut. 2. Ev halkı: "Oğlan iyiydi; becerikli, yumuşak huyluydu ama hanesi kalabalıktı." -N. Cumalı. 3. Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri, bölük, göz: Dama tahtasında altmış dört hane vardır. 4. mat. Basamak. 5. müz. Klasik Türk müziğinde, peşrev vb. saz parçalarının bölümlerinden her biri. 6. Birleşik kelimelerde "bina, yapı, yer, makam" anlamlarıyla ikinci kelime olarak yer alan bir söz: Balıkhane, yazıhane.
kaynak
is. 1. Bir suyun çıktığı yer, kaynarca, pınar, memba, göz: "Sonra yavaşça kaynağa doğru eğildi." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2. Bir şeyin çıktığı yer, menşe: İnanılır kaynaklardan alınan haberlere göre... 3. Gelir, kazanç, sağlık vb.ni sağlayıcı öge: "Yabancı bir idare, iktisat, ticaret, memleketin bütün kazanç kaynaklarına musallat olur." -F. R. Atay. 4. Araştırma ve incelemede yararlanılan belge, referans: Tapu kayıtları onun XVI. yüzyılda yaşadığını gösteren başlıca kaynaklardandır. 5. Herhangi bir bilim dalında yazılmış olan yazı veya eserlerin bütünü, literatür. 6. İki metal veya yapay parçayı ısıl yolla birleştirme yöntemi, kaynaştırıp yapıştırma işi. 7. mec. Sırayı beklemeden başkalarının hakkını alarak mevcut sıranın ön taraflarına girme işi. 8. fiz. Herhangi bir enerjinin oluşup çevreye yayıldığı yer: Işık kaynağı. Isı kaynağı.
nazar
is. 1. Belli kimselerde bulunduğuna inanılan, kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında insanlara, eve, mala mülke hatta cansız nesnelere kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, göz. 2. esk. Bakış, bakma, göz atma: "İlk nazarda mağrur, azametli tesirini veriyor." -S. M. Alus.
oda
is. 1. Evin veya herhangi bir yapının oturma, çalışma, yatma gibi işlere yarayan, banyo, salon, giriş vb. dışında kalan, bir veya birden fazla çıkışı olan bölmesi, göz: "Hâlâ kapısı aralık duran odaya doğru koştu." -S. F. Abasıyanık. 2. Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmî birlik: Sanayi odası. Ticaret odası. 3. tar. Yeniçeri kışlası.

"göz" için örnek kullanımlar

Samsung S III'te de göz izleme teknolojisine benzer bir uygulama mevcuttu.
Samsung S III, there was a similar application in the eye tracking technology.
Kaynak: stargundem.com
Acılar ağacımızın en tepesine çıkıp dünyaya göz attık.
Pain at the top of our tree looked at the world out.
Kaynak: bianet.org
Aile bozulmasın algısı üzerinden kadına yönelik şiddeti göz ardı edilebiliyor.
Violence against women to break out of the perception of the family can be ignored.
Kaynak: haber.stargazete.com
Oscar ödülleri töreninde göz ardı edilen skandal.
Oscar awards ceremony overlooked scandal.
Kaynak: haber.sol.org.tr
Göz, göz çukuru nda bulunan, iri bir bilye büyüklüğünde, görme yi sağlayan küre msi bir organ dır. Göz, ışığı geçirmeye ve kırmaya
Kaynak: Göz
Kelimenin kökeni Yunanca ophthalmos (göz) ve logos (kelime)'den gelmektedir. Ayrıca bir disiplin olarak hayvan gözlerini de içerir çünkü
Kaynak: Oftalmoloji
Göz teması iki kişinin aynı anda birbirlerinin göz lerinin içine bakmasıdır. Bir tür sözel olmayan iletişim biçimidir ve sosyal davranış
Kaynak: Göz teması
Hızlı göz hareketi (R apid e ye m ovement; REM) (HGH), uyku nun rüya görülen kısmıdır. Adını, bu esnada göz lerin hızlı hızlı hareket
Kaynak: Hızlı göz hareketi
Ambliyopi, halk arasında göz tembelliği olarak da bilinen göz hastalığı. Küçük yaşlarda ortaya çıkan, göz ün bir tanesinin net
Kaynak: Ambliyopi
Göz yaşı kemiği os lacrimale, göz boşluğu 'nun iç yan duvarının küçük bir kısmını yapar ve çifttir.Os frontale alın kemiğinin altında, üst
Kaynak: Göz yaşı kemiği
Gözyaşı, omurgalılar ın göz boşluğundaki bez lerin salgıladığı berrak, tuz lu sıvı ya verilen isimdir. Göz çukurunda kayganlığı sağlayan
Kaynak: Gözyaşı
Nazar ya da kem göz, canlı veya cansız bir varlığın başına kaza veya belâ gelmesine neden olduğuna inanılan bakış. Nazardan özellikle
Kaynak: Nazar

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.