güzel sf. 1. Göze ve kulağa hoş gelen, hayranlık uyandıran, çirkin karşıtı:
Güzel kız. Güzel çiçek. Yalının en güzel odası bizimdi. 2. İyi, hoş:
"Güzel şey canım, milletvekili olmak!" -Ç. Altan. 3. Beklenene uygun düşen ve başarı düşüncesi uyandıran:
Güzel bir fırsat. 4. Soyluluk ve ahlaki üstünlük düşüncesi uyandıran:
Güzel duygular. Güzel hareketler. 5. Görgü kurallarına uygun olan. 6. Sakin, hoş (hava):
Güzel bir gece. 7. Okşayıcı, aldatıcı, kandırıcı:
Güzel vaatler. 8. Pek iyi, doğru:
Güzel güzel amma! 9.
is. Güzel kız veya kadın. 10.
is. Güzellik kraliçesi. 11.
zf. Hoşa giden, beğenilen, iyi, doğru bir biçimde:
Güzel konuştu. 12.
zf. Adamakıllı, şiddetli:
": Karıkoca bu kuzu yüzünden güzel bir kavga ettiler." -Ö. Seyfettin.
iyi sf. 1. İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı:
"Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum." -F. R. Atay. 2. Bol, yararlı, kazançlı:
İyi yağmur yağdı. 3. Çok:
İyi para kazandı. 4. Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren:
İyi haber. 5. Esen, sağlıklı:
"İyi ve sıhhatli olduğumu bildirebilirsiniz." -N. F. Kısakürek. 6. Yerinde, uygun:
İyi bir cevap. 7. Doğru olan:
İyisi bu işe karışmamaktır. 8. Yeterli, yetecek miktarda olan:
Bu yün, hırka için iyidir. "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum." -Y. K. Beyatlı. 9.
is. Öğrencinin değerlendirilmesinde kullanılan orta ile pekiyi arasındaki not. 10.
zf. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde:
İyi konuştu. "Bunun çocukları iyi çıktıkları için ölünceye kadar babalarına bakmışlar." -M. Ş. Esendal.
mükemmel sf. 1. Eksiksiz, kusursuz, tam, yetkin, şahane:
"Sesinizin tonalitesi mükemmel." -N. Hikmet. 2.
zf. Eksiksiz, kusursuz, tam, yetkin, şahane bir biçimde:
"Birbirinizin yüzüne karşı canciğer olursunuz fakat sekiz on adım ayrıldığınız gibi başka birine mükemmel çekiştirirsiniz." -R. N. Güntekin.