dökülmek (nsz) 1. Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak:
"Tepesinden saçları bir hayli dökülmüştü." -S. F. Abasıyanık. 2. Kumaş dökümlü olmak. 3. Bir işi, bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik olmak. 4.
(-e) Düşmek:
"Bizim motor ikiye bölünüp suya döküldüğümüzde, dört kişiydik." -Z. Selimoğlu. 5. Çıkmak, ortaya konulmak:
"Âdeta düşünmeksizin kaleminden masal sahnelerine benzeyen dağ, dere, uçurum resimleri dökülüyordu." -R. N. Güntekin. 6. Kaplamak, yayılmak:
"Duvarlar, bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor." -M. Ş. Esendal. 7.
(-e) Salınmak, serbest bırakılmak:
"Saçlarını arkaya atıp ensesine dökülen buklelerini kabarttı." -H. Taner. 8.
(-e) mec. Kır, sokak vb. yerlerde insanlar çokça birikmek:
"Bahar o sene erken gelmiş, herkes tarlalara dökülmüştü." -S. F. Abasıyanık. 9.
mec. Çok eskimiş olmak, değerini ve güzelliğini yitirmek:
"Yaşayan, var olan her şey eskiyip dökülecek." -B. R. Eyuboğlu. 10.
mec. Çok yorgun, hasta olmak:
"Erkek arıların takatleri kesilmeye başlar, bir bir dökülür, ölür giderler." -T. Buğra. 11.
coğ. Akarsular, göl veya denize akmak.