dik sf. 1. Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan:
"Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda." -N. Cumalı. 2. Yatık durmayan, sert:
Dik saç. 3. Sert, kalın, tok (ses):
"Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda bekleşen komşular işittiler." -A. İlhan. 4. Sert (bakış). 5. Ters, aksi (söz). 6. Kaba, yersiz (davranış):
"Kaba denilecek kadar ani ve dik bir davranışla halasını bıraktı ve kalktı." -H. E. Adıvar. 7.
mat. Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş:
Dik açı. Dikdörtgen. Dik yamuk. güç(I)
sf. 1. Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, efor, kolay karşıtı:
Eski yazıyı öğrenmek güç bir işti. 2.
zf. Zorlukla:
"Kendini yatağa güç atmış ve sızıp kalmıştı." -Y. K. Karaosmanoğlu.
güç(II)
is. 1. Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet:
Zihin gücü. Yaşama gücü. 2. Bir olaya yol açan her türlü hareket, kuvvet, takat. 3. Sınırsız, mutlak nitelik:
Tanrı'nın gücü. 4. Büyük etkinliği ve önemi olan nitelik:
Paranın gücü. 5. Bir cihazın, bir mekanizmanın iş yapabilme niteliği:
Motorun gücü. 6. Siyasi, ekonomik, askerî vb. bakımlardan etki ve önemi büyük olan devlet, devletler toluluğu:
Güçler dengesi. 7. Bir ulus, bir ordu vb.nin ekonomik, endüstriyel ve askerî potansiyeli:
İnsan gücü. 8. Bir toprağın verimlilik yeteneği. 9.
mec. Yeterliliğini ve güvenilirliğini kanıtlamış kimse. 10.
coğ. Bir akarsuyun aşındırma ve taşıma yeteneği. 11.
fiz. Birim zamanda yapılan iş.
güçlük is. 1. Zorluk. 2. Ağır ve yorucu emek, zahmet, meşakkat:
"Bir kere güçlük, ev bulmak ve eşya taşımak derdiyle başlar." -B. Felek. 3. Engel, pürüz:
"Güçlüklere bir başına da olsa karşı koyan insan, kuvvetli insan olmalı." -O. V. Kanık.
yalman sf. hlk. 1. Eğik. 2. Sarp, dik. 3.
is. Kesici ve batıcı araçların kesen veya batan bölümü:
"İstanbul'dan çıkar padişahın fermanı / Gökte döner mızrağının yalmanı." -Halk türküsü.