körpe sf. 1. Dalından yeni koparılmış, tazeliği üstünde, daha büyümemiş (bitki), kart karşıtı:
Körpe fidan. 2. Çok genç (kimse):
"Köşedeki masada körpe, ötekinde olgun birer hoş kadın..." -R. H. Karay. 3. Yavruluktan henüz çıkmış (hayvan):
"Kaplan ve yılan, körpe ceylan hayaliyle gözlerini kapadılar." -H. E. Adıvar. 4.
mec. Henüz bozulmamış, yıpranmamış:
"Körpe ruhlar üzerinde heykeltıraş gibi çalışmayı severim." -N. F. Kısakürek.
taze sf. (ta:ze) 1. Bozulmamış, bayatlamamış olan:
"Beyaz peyniri, ekmeğin taze kabuğuna sarıp ağzıma sokuyorum." -Y. Z. Ortaç. 2. Dinç, yıpranmamış, yorulmamış:
"Yüzü taze, taravetli ve güzeldi." -M. Ş. Esendal. 3. Kuru olmayan, körpe, kuru karşıtı:
"Ağaçların taze yaprakları akşamın serinliğini emiyormuş gibi duruyordu." -M. Ş. Esendal. 4.
mec. Yeni, zamanı geçmemiş:
"Orada okuduğum en taze havadis yirmi beş, otuz günlüktü." -Halikarnas Balıkçısı. 5.
is. mec. Genç kadın:
"Şu köşede çocuğuyla beraber bir taze oturuyor." -Ö. Seyfettin.