baran is. (ba:ra:n) esk. Yağmur.
bereket is. 1. Bolluk, gürlük, ongunluk, feyiz, feyezan:
"Çocuk gönlüm kaygılardan azade / Yüzlerde nur, ekinlerde bereket" -O. V. Kanık. 2.
hlk. Yağmur:
Bereket yağıyor. 3.
zf. İyi ki, neyse ki, iyi bir rastlantı sonucunda:
"Bereket, o sıralarda henüz bu sözü bilmiyordum." -E. Bener.
Bereketkelimesi ile birlikte "bolluk" anlamında ikileme oluşturan bir söz:
"Ucuzluklarına hayret ettiğimiz her çeşit satıcılar, o bet bereket nereye kaybolmuş?" -H. R. Gürpınar.
bolluk is. 1. Bol olma durumu:
Eteğin belinde bir bolluk var. 2. Parasal bakımdan rahatlık:
"Hep eski bolluk zamanlarında yapılmış büyük vezir konaklarına rastlanırdı." -A. Ş. Hisar. 3. Fazlalık:
"Öteden beri dergileri kaplayan şiir bolluğundan ürkerim." -N. Cumalı. 4. Her şeyin bol olduğu yer.
çokluk is. 1. Sayı veya ölçü yönünden çok olma durumu, çoğul, kesret, ekseriyet, teklik karşıtı:
"Güzel seslere fazla kapılma, onun çokluğu gönül öldürür." -N. F. Kısakürek. 2. Çoğunluk:
"O akşam kibarların geleceğini, smokin hatta frakların çoklukta olacağını söyledi." -H. E. Adıvar. 3.
db. Kelimelerin belirli eklerle birden çok varlığı veya kişiyi bildirme biçimi, çoğul, cem. 4.
zf. Sık sık, çokça, çok kez:
"Ben çokluk ata binmediğim için birkaç ay içinde at toplandı, semirdi ve güzelleşti." -F. R. Atay.
rahmet is. 1. Birinin suçunu bağışlama, yarlıgama, merhamet etme:
Allah rahmet eylesin. 2.
hlk. Yağmur:
"Kubbedeki açıktan rahmet yağar, güneş vurur." -A. H. Tanpınar.
yağar is. hlk. Yağmur:
"Yüce dağların yağarı / Eridi kalmadı karı." -Halk türküsü.
yağış is. 1. Yağma işi. 2. Havadaki su buharının yoğunlaşma sonunda sıvı veya katı durumda yere düşmesi, ağış karşıtı. 3. Yağan yağmur veya kar miktarı. 4. Yağmur.