dik sf. 1. Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan:
"Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda." -N. Cumalı. 2. Yatık durmayan, sert:
Dik saç. 3. Sert, kalın, tok (ses):
"Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda bekleşen komşular işittiler." -A. İlhan. 4. Sert (bakış). 5. Ters, aksi (söz). 6. Kaba, yersiz (davranış):
"Kaba denilecek kadar ani ve dik bir davranışla halasını bıraktı ve kalktı." -H. E. Adıvar. 7.
mat. Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş:
Dik açı. Dikdörtgen. Dik yamuk. düz(I)
sf. 1. Yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan:
Düz tahta. 2. Kıvrımlı olmayan, doğru, stabil:
Düz çizgi. 3. Yüzeyinde girinti çıkıntı olmayan, müstevi. 4. Kısa ökçeli, ökçesiz (ayakkabı). 5. Yayvan, altı derin olmayan:
Düz kayık. Düz tabak. 6. Kıvırcık veya dalgalı olmayan (saç). 7. Yalın, sade, süssüz:
Düz bir anlatım. 8. Çizgisiz, desensiz ve tek renkli:
Düz bir kumaş. 9.
is. Engebesiz olan yer, düzlük, ova:
"Kardaş gitmem Diyarbakır düzüne / Kızlar peri olsa bakmam yüzüne" -Halk türküsü.
kaygan sf. Islak veya düz olduğundan kaydırıcı özelliği bulunan veya üzerinde kayılan, zıypak:
Kaygan taş. Kaygan yol. sarp sf. 1. Dik, çıkması ve geçilmesi güç (yer), yalman:
"İki gündür sarp dağ yollarını aşıyoruz." -F. R. Atay. 2.
is. mec. Güç, güçlük:
"Düz ovada sarpa çekme yolunu / Ver mektebe okutsunlar oğlunu." -Âşık Veysel.