bastırmak (-i) 1. Basma işini yaptırmak:
"Çok güçlüydü, bastırdı, omuzlarını yatağa yapıştırdı âdeta." -T. Dursun K. 2. Zararlı bir olayı önlemek:
Yangını bastırmak. 3. Durdurmak:
İsyanı bastırmak. 4. Üstünlüğünü göstermek:
"Şişman, kısa boylu bir yüzbaşı usulsüzlükte, şarlatanlıkta, inatta hepimizi bastırıyor." -Ö. Seyfettin. 5. Bir kumaşın kenarını kıvırıp dikmek. 6. Gidermek:
"Heyecanını bir türlü bastıramıyor." -N. Araz. 7. Hemen söylemek:
Cevabı bastırdı. 8.
(nsz) Ansızın birinin yanına gitmek:
"Ama bir evi tek başına çeviren, o evin düzeninden sorumlu kadınlar ansızın bastıran konuktan her zaman tedirgin olurlar." -O. Rifat. 9.
(nsz) Birdenbire gerçekleşmek ve pek çok etki göstermek:
"Kış bastırdığında bu sıcağa rahmet okursunuz." -A. Kulin. 10.
(-e) Baskı yapmak, üzerine iyice düşmek:
"Köyün ihtiyarları da Feyziye'nin babasına bastırmışlar, onları bağışlatmışlar." -E. Bener. 11.
hlk. Kümes hayvanlarını kuluçkaya yatırmak.
tutmak (-i) 1. Elde bulundurmak, ele almak:
"Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu." -Ö. Seyfettin. 2. Ele geçirmek, yakalamak:
"Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı." -Ö. Seyfettin. 3. Avlamak:
"Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz." -R. H. Karay. 4. Yanında bulundurmak, alıkoymak:
Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım! 5. Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek:
"Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir." -S. F. Abasıyanık. 6. Kaplamak:
"Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir." -T. Buğra. 7. Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak:
"Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları." -S. F. Abasıyanık. 8. Denetimi ve yetkisi altına almak. 9. Desteklemek, birinden yana çıkmak. 10. Benimsemek, beğenmek:
"Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır." -T. Buğra. 11. Gereğini yapmak, yerine getirmek:
Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti. 12. Uygun gelmek, çelişmez olmak:
"Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu." -R. N. Güntekin. 13. Kapatmak, sarmak. 14. Hizmetine almak veya kiralamak:
"Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim." -P. Safa. 15. Bir işe herhangi bir anlayışla girişmek:
Yapıyı geniş tuttu. 16. Girişmek, yapmak:
"Askerden sonra ne iş tutacağını bilmemek kahrediyordu Yusuf'u." -S. F. Abasıyanık. 17. Beddua, dua, ah vb. etkisini göstermek, gerçekleşmek, yerine gelmek, varmak:
"Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak." -M. Ş. Esendal. 18. Ulaşmak, varmak:
"Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor." -S. M. Alus. 19. Para toplamı ...-e varmak:
Aldığım şeyler bin lira tuttu. 20. Uğramak:
Vapur İzmir'i tutmayacakmış. 21. Herhangi bir durumda bulundurmak:
"Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor." -H. Taner. 22. Varsaymak, farz etmek:
"Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti." -M. Ş. Esendal. 23.
(-i, -e) Hedef olarak almak:
Taşa tutmak. 24.
(-i, -e) Alacağa veya vereceğe saymak:
On bin lirayı borcunuza tuttum. 25.
(-i, -e) Yaklaştırmak:
"Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar." -A. Ş. Hisar. 26. Kullanmak:
Yaşmak tutmak. Ustura tutmak. 27. Bağlamak:
"Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım." -B. S. Erdoğan. 28.
(nsz) Beklenen sonucu vermek:
"Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez." -Ş. Rado. 29.
(nsz) İş görebilmek:
"Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona." -T. Buğra. 30.
(nsz) Sürmek, zaman almak:
Bu iş iki saat tuttu. 31.
(nsz) Yapışarak veya sokularak çıkmaz olmak:
Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu. 32. Giyinmesine yardım etmek:
"Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır." -T. Buğra. 33. Sunmak:
Konuklara şeker tutmak. 34. İşgal etmek. 35. İzlemek:
"Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız." -R. H. Karay. 36. Bırakmamak:
"Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu." -P. Safa. 37. Yönelmek:
"Oyuncular ağır ağır soyunma odasının yolunu tuttular." -H. Taner. 38. Sarmak, bürümek:
"Hey başları duman tutmuş dağlar, hey!" -Halk türküsü. 39. Asılmak, kuvvetlice sarılmak:
"Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş." -P. Safa. 40. Bir kimsenin yerini almak:
"Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam." -Y. K. Karaosmanoğlu. 41. Otobüs, vapur, uçak vb. hasta etmek. 42. Herhangi bir durumda kalmasını sağlamak:
Kapıyı açık tutmayın. 43. Bir yerde kalmasını sağlamak. 44. Yemek hafifçe yanmak. 45. Bir sanat eseri geniş ilgi görmek:
"Eğer piyes tutar da alkışlanırsa bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim." -C. Uçuk. 46. Biriktirmek, tasarruf etmek:
"Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene." -M. Ş. Esendal. 47. Askerlikte, bankacılıkta durdurmak, blokaj. 48. Başlamak:
"Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi." -F. R. Atay. 49. Bir şey düşünmek:
Herkes aklından bir sayı tutsun. 50.
sp. Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, markaja almak.