dayamak (-i, -e) 1. Yaslamak:
"Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı." -Ö. Seyfettin. 2. Bir yerden, bir kimseden yararlanmak, güç almak:
"Kürekleri iskeleye dayayarak bütün hızıyla itti." -S. F. Abasıyanık. 3. Korkutmak için hızla, öfkeyle yaklaştırmak, uzatmak:
Mektubu gözüne dayadı. Bıçağı göğsüne dayadı. 4.
(-e) Varmak, ulaşmak. 5.
mec. Kalitesiz, kötü veya çürük bir malı, gizlice iyi olanların arasına katıp müşteriye satmak. 6.
(-e) tkz. Vakit geçirmeden, bekletmeden vermek:
"Tezgâha giden garson, önüme koca bir kadeh rakı dayadı." -O. C. Kaygılı. 7.
(-i) hlk. Kapı veya pencereyi ardına kadar açmak.
kurmak (-i) 1. Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek:
"Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk." -F. R. Atay. 2. Hazırlamak:
"Kurduğu sofraya, yaptığı salataya git de bak." -R. H. Karay. 3. Yaylı, zemberekli şeylerde yayı veya zembereği germek:
"Çocukça bir sevinçle kurduğun çalar saatleri çalıp duruyor." -H. Taner. 4. Gereken şartları hazırlayıp kendi kendine olmaya bırakmak:
Turşu kurmak. 5. Etkisi ve önemi geniş şeyler meydana getirmek, tesis etmek:
"Dünyanın en büyük imparatorluklarını kuran kimlerdi?" -O. S. Orhon. 6. Yapmak, inşa etmek:
"Çirkin yapıları örtecek güzel yapılar kuralım." -N. Ataç. 7. Yapmak, oluşturmak:
"Belki on aile keçelerden, kilimlerden çergelerini meyve ağaçlarının altlarına kurdular." -Ö. Seyfettin. 8.
tic. Ortaklık sağlamak. 9. Belli bir işte beraber çalışacak kimseleri belirlemek:
"Teşkilatı ilçede sevilip sayılan bir avukat kurmuştu." -T. Buğra. 10. Bir araya getirmek, toplamak:
Divan kurmak. 11. Gizlice hazırlamak, tasarlamak:
"Çocukların top oynadıkları kumluktan iskeleye doğru yürürken hep planlar kuruyordu." -C. Uçuk. 12. Düşünmek:
"Yalnız hayalle geçiniyorum, ben yalnız hayal kuruyorum." -S. F. Abasıyanık. 13. Aklına koymak:
O gitmeyi bir kez kurdu mu artık durmaz. 14. Zihinde büyütmek:
"Bayram ağa, uşakların söylediklerini kurdukça kurdu." -H. E. Adıvar. 15. Sağlamak, oluşturmak:
Dostluk kurmak. İlişki kurmak. 16.
mec. Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle başkasına karşı öfkelendirmek.
yapmak (-i) 1. Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek:
"Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır." -Ç. Altan. 2.
(nsz) Olmasına yol açmak:
Durgun sular sıtma yapar. 3.
(nsz) Yol almak. 4. Onarmak, tamir etmek:
Bozulan saatimi saatçi yaptı. 5.
(nsz) Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek:
"Ayrıca terbiye edeceğim, onu yaman bir polis köpeği yapacağım." -R. H. Karay. 6. Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek:
"Şu işi yapıver, diye yalvarmıştı da enişte engel olmuştu." -S. M. Alus. 7.
(nsz) Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek:
"Elimi ağzına götürerek sus işareti yaptım." -R. H. Karay. 8. Düzenli bir duruma getirmek:
Yatak yapmak. Yolu yaptılar. 9.
(nsz) Üretmek:
Ayakkabı yapmak. 10.
(nsz) Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak:
Koşu yapmak. Sarsıntı yapmak. 11. Zarara yol açmak. 12. Etkili olmak. 13.
(nsz) Salgılamak, çıkarmak:
Tükürük bezleri tükürük yapar. 14.
(-e) Dışkı çıkarmak:
Çocuk, altına yapmış. 15. Gerçekleştirmek:
"İlk ve ortaöğrenimini Anadolu'da yapmıştır." -Y. Z. Ortaç. 16. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek:
Ben adamı ne yaparım biliyor musun? 17.
(-i, -e) Evlendirmek:
Bu kızı sana yapacağız. 18.
(yar) Bir durum yaratmak:
"Fırının harlı ateşi yanaklarını pembe pembe yapmıştı." -N. Araz. 19.
(yar) Edinmek, sahip olmak:
Servet yapmak. Altın yapmak. 20.
(yar) Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek:
"Onu da Üsküdar'daki ambar memuru yapmak suretiyle daireden uzaklaştırdı." -H. Taner. 21.
(nsz) Davranmak, hareket etmek:
İyi yapmıyorsunuz, çocuğu çok azarlıyorsunuz. Uyumuş gibi yapmak. 22.
(nsz) Olmak:
Bu kış çok soğuk yaptı.