Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

demek ne demek?

 - 3 sözlük, 14 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

demek, -r anlamı
(nsz) 1. Söylemek, söz söylemek: "Eskilerin dediği gibi beşer, şaşar." -B. Felek. 2. (-e) Ad vermek: Muşmulaya döngel de derler. 3. Bir dilde karşılığı olmak: Kamer "ay" demektir. 4. Herhangi bir ses çıkarmak: Küt dedi, düştü. 5. (-e) Herhangi bir kanıya, yargıya varmak: Bu işe herkes ne der? 6. Düşünmek. 7. Oranlamak: Güzellik desen onda, zenginlik desen onda. 8. Ummak: Bundan sonra gelir mi dersin? 9. Erişmek: Saat yedi dedi mi uyanırım. 10. Bir işe kalkışmak, yeltenmek: Kımıldanayım deme, kurşunu yersin. Ağzını açayım deme, çok fena olursun. 11. Saymak, kabul etmek: "Yarım milyon dediğin nedir?" -M. Ş. Esendal.
... demek anlamı
1) ... anlamına gelmek: Okuryazar olmak adam olmak demek değildir. 2) o hâlde, şu hâlde: "Vay! Beni kovuyorsun demek, pekâlâ!" -S. F. Abasıyanık.

Türkçe - İngilizce

demek anlamı
fiil
1) say
2) call
3) tell
4) bid
5) term
6) style
7) bade
8) observe
zarf
1) so
2) then

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

demek anlamı
1. Yabanî hayvanların yattığı yer, in, yuva. 2. Köpek kulübesi. 3. Yeni doğan kuzu, keçi yavrularını korumak için yer Altında açılan in şeklinde yer.
demek anlamı
Ahırdan gübreyi dışarıya atmak için kullanılan ufak pencere, kapak.

*Devrekani, Hacıveli *Abana -Kastamonu
-Amasya Azerî köyleri
Hisarcık *Yayladağı -Hatay

dêmek anlamı
Değmek, dokunmak.

Hasanoğlan -Ankara
*Fethiye ve köyleri -Muğla

dêmek anlamı
Yeni doğan köpek yavruları için yapılan yuva.

Özbaşı

demek anlamı
Demek, söylemek.
demek anlamı
Demek (bakınız» dimek)
demek anlamı
(Deymek/diymek) < ET timek: demek; söylemek. || dermiş: diyormuş || deey: diyor || dersin: diyorsun/diyorsan || deyise: diyorsa || diyeri ki: der ki || diyo: diyor || yede: dedi
demek anlamı
Söylemek, demek

Aybastı Ordu

démek anlamı
Demek, söylemek.
demek anlamı
Demek, söylemek.
demek anlamı
1. Söylemek. 2. Anmak, ...diye anılmak

Artvin Yusufeli Uşhum köyü

demek eş anlamlısı

düşünmek
(-i) 1. Aklından geçirmek, göz önüne getirmek: "Ezberi düşünmekten, söylediklerimizin anlamını düşünmezdik." -Ç. Altan. 2. (-de) Bir sonuca varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak düşünce üretmek, zihinsel yetiler oluşturmak, muhakeme etmek: "Türlü şiir anlayışları üzerinde düşünmüş, zaman zaman türlü şairleri sevmiştir." -O. V. Kanık. 3. (nsz) Zihniyle arayıp bulmak: Bu iş için ben bir çare düşündüm. 4. Bir şeye karşı ilgili ve titiz davranmak: Durmadan geziyorsun, biraz da derslerini düşün. 5. Akıl etmek, ne olabileceğini önceden kestirmek: "Benim kayısılara müşteri çıkmam ihtimalini düşünmüştü." -R. N. Güntekin. 6. Tasarlamak: Yola çıkmayı düşünüyorum. 7. (nsz) Tasalanmak, kaygılanmak: Bu kadar düşünme, elbette bir çare bulunur. 8. (nsz) Farz etmek.
erişmek
(-e) 1. Varılması zamana, emeğe bağlı olan veya uzakta bulunan bir amaca varmak, ulaşmak: "Genç yaşında üne erişmiş, yönettiği oyunlar afişlerden inmemiş." -N. Cumalı. 2. Bir yere ulaşmak, varmak: "Boyu bir elli beş olduğu için eli ancak on beşinci düğmeye erişebilmektedir." -H. Taner. 3. (nsz) Bitkiler veya bunların ürünleri olgunlaşmak: Yemişler bu yıl çabuk erişti. 4. (nsz) Zaman gelip çatmak: Vakit erişti. Bahar erişti.
oranlamak
(-i) 1. Ölçmek, hesaplamak, hesap etmek. 2. Akıl yoluyla gerçeğe yakın olduğuna inanılarak hüküm vermek, tahmin etmek. 3. Karşılaştırmak, kıyaslamak. 4. (-i, -le) Eşit tutmak.
saymak
(-i) 1. Bir şeyin kaç tane olduğunu anlamak için bunları birer birer elden veya gözden geçirmek, sayısını bulmak: "Nara sormuşlar: - Tanelerin kaç tane? Yiyenler saysın bana ne -demiş." -B. R. Eyuboğlu. 2. Sayıları arka arkaya söylemek: Birden ona kadar saymak. 3. Herhangi bir sıraya koymak, herhangi bir sırada yer aldığını kabul etmek: Artık kışı geçti sayabiliriz. 4. Herhangi bir şey, yerine koymak veya herhangi bir şey gözüyle bakmak, addetmek: "Her çiçekten bal eyledik / Arıya saydılar bizi." -Pir Sultan Abdal. 5. Varsaymak, tutmak, farz etmek: "Elimi uzatsam benim olacak bir vazoya sırt çevirip başkasına kaptırınca onu benden çalınmış saymak neden?" -H. Taner. 6. Arka arkaya söylemek, sıralamak: Birinin iyiliklerini saymak. 7. Ödemek, peşin vermek: "İki bin lira saydı, bana bir küpe aldı." -M. Ş. Esendal. 8. mec. Geçer tutmak: Bunu saymam, sizi bir gün erkenden beklerim. 9. mec. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı dolayısıyla bir kimseye veya bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmak, saygı göstermek, sözünü dinlemek, hürmet etmek: "Anam babamı nasıl saydı ise ben de kocamı öyle sayacaktım." -M. Ş. Esendal. 10. mec. Önemsemek. 11. mec. Gibi görmek, kabul etmek: "Arzularını yapmayı belli büyük bir külfet saydığınız bu küçük kalpler, saadetin kapısından girmeden felaketin ortasına yuvarlanıyorlar." -A. Gündüz. 12. mec. Hesaba katmak, dikkate almak: Bundan önce verdiğimi saymıyor musun?
ummak
(nsz) 1. Bir şeyin olmasını istemek, beklemek: "Umarım ki siz de mayıs hakkındaki bu sevgimi benimle paylaşırsınız." -B. Felek. 2. Sanmak, tahmin etmek: "Tereyağı kokusu olmadığını kuvvetle umduğum bir yağ kokusu." -S. F. Abasıyanık.
yeltenmek
(-e) Yapamayacağı bir işe girişmek, özenmek, heves etmek, meyletmek: "Bu cehaletinizi bilmeden muharrirliğe yelteniyorsunuz." -H. R. Gürpınar.
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.