boşalmak (nsz) 1. Boş duruma gelmek, içinde bir şey kalmamak, inhilal etmek:
"Sınıf tamamen boşaldığında çıtı pıtı kadınla öğretmenin de onlarla birlikte gitmiş olduklarını fark etti." -E. Şafak. 2. Dışarıya akmak, dökülmek. 3. Gevşemek, açılmak:
"Sicim gitgide boşalıyor, gemi hafif yana yatarak pupa gidiyordu." -S. F. Abasıyanık. 4.
mec. Derdini, sıkıntısını birine anlatarak ferahlamak, deşarj olmak:
"Derdimle öyle dolmuş ki boşalmadan evine gidemeyecek." -Y. Z. Ortaç. 5. Hayvan, bağından kurtulmak. 6. Doyuma ulaşmak.
rahatlamak (nsz) 1. Üzüntü, sıkıntı, tedirginlik veren bir durum ortadan kalkmak veya azalmak, rahata kavuşmak:
"O çirkin, kaba kunduralarla sıcak günde serin denize dalmışım gibi rahatladım." -A. Kutlu. 2. Sakinleşmek.