belirti is. 1. Bir olayın veya durumun anlaşılmasına yardım eden şey, alamet, nişan, nişane:
"Tuhaf! Çocukların yüzünde zerre kadar utanma belirtisi yok." -A. Ümit. 2.
tıp Vücuttaki işlevsel bir bozukluğun, hastalığın göstergesi olan durum veya görüntü, araz, semptom, sendrom.
işaret is. (işa:ret) 1. Anlam yükletilen şey, anlamlı iz, im:
Noktalama işaretleri. 2. Belirti, gösterge, alamet. 3. El, yüz hareketleriyle gösterme:
"Artık işaretleri bırakmış, konuşuyor, bir taraftan da saçlarını düzeltiyor." -R. H. Karay.
iz is. 1. Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet, emare:
"Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti:
"Yüzünde birtakım diş ve tırnak izleri vardı." -Y. K. Karaosmanoğlu. 3. Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti, ipucu, emare:
Cinayet izleri. 4. Bir olay, bir durum veya yaşayıştan geride kalan belirti, eser:
O çağ uygarlığından iz kalmadı. 5.
mat. Bir düzlemin başka bir düzlemle veya bir doğru ile kesişmesinden doğan ara kesit.
nişan is. 1. İşaret, iz, belirti, alamet. 2. Nişanlanma sırasında yapılan tören:
Bizi nişana çağırdılar. 3. Evlenmek üzere birbirine söz verme, nişanlanma:
Nişanı bozmuşlar. 4. Kurşun, taş vb. ile vurulmak istenen hedef. 5. Hedefi vurmak için silah, ok vb.ne gerekli doğrultuyu verme. 6. Devlet nişanı.