eğlenmek (nsz) 1. Neşeli, hoşça vakit geçirmek:
"Masadakiler eğlenirlerken vali dalgınlaşmıştı, pek dinlemiyordu konuşulanları." -A. Kulin. 2.
(-le) Bir kimsenin herhangi bir kusuru veya zayıf noktası ile alay etmek:
"Yalnız bunları sordu ve inan ki benimle eğlendi." -M. Ş. Esendal. 3. Bir yerde durmak, beklemek, tevakkuf etmek:
"Yemen'e gönderilirken Beyrut'ta bir hafta eğlenmiş hem şehri görmüş hem de Cebel köylerinde gezintiler yapmıştı." -R. H. Karay. 4. Oyalanmak.
yaşamak (nsz) 1. Canlılığını, hayatını sürdürmek:
"Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir." -A. İlhan. 2. Sağ olmak:
Deden yaşıyor mu? 3. Varlığını sürdürmek:
Balıklar suda yaşar. 4. Oturmak, eğleşmek:
Köyde yaşamak. Şehirde yaşamak. 5. Geçinmek:
Bu kazançla yaşamak kolay değil. 6. Herhangi bir durumda bulunmak veya olmak:
Bekâr yaşamak. Tek başına yaşamak. 7. Görüp geçirmek, başından geçmek:
"Balkan Savaşı'nın bütün acılarını yaşamış bir ailenin kızıydı." -N. Cumalı. 8.
mec. Sürmek, devam etmek:
Onun anısı hep yaşayacak. 9.
mec. Varlıklı, endişesiz, hoş vakit geçirmek, keyif sürmek:
"Tek başına manevra yapan bir lokomotif rahatlığı ile hayatını yaşıyor." -H. Taner. 10.
mec. Keyfi yerine gelmek, mutlu olmak, işleri yolunda olmak:
Bu iş olursa yaşadık. 11.
mec. Bir durumu yaşar gibi olmak, bir durumla özdeşleşmek, duymak, hissetmek:
"Sen genç gibi yaşar, ihtiyar gibi ölürsün." -Ö. Seyfettin.