giysi is. Her türlü giyim eşyası, giyecek, elbise, kıyafet, libas, urba:
"Hanımlar, tatil köylerinde son moda giysiler giyiyorlar." -Ç. Altan.
yüz(I)
is. 1. Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı. 2. Bu sayıyı gösteren 100 ve C rakamlarının adı. 3.
sf. On kere on, doksan dokuzdan bir artık. 4. Kere, kat vb. kelimeler ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartılı bir biçimde anlatan söz:
"Hikmet Bey'in kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü." -S. M. Alus.
yüz(II)
is. 1. Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat:
"Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor." -S. F. Abasıyanık. 2. Yüzey:
Suyun yüzünde. 3. Kesici araçlarda ağız:
Bıçağın keskin yüzü. 4. Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü. 5. Yorgana ve yastığa geçirilen kılıf. 6. Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş:
Yorgan yüzü. Kanepenin yüzü. 7. Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret:
Ne yüzle? Yüzü olmamak. 8. Nedeniyle, sebebiyle:
"Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde." -Y. Z. Ortaç. 9. Yan, taraf. 10. Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin her biri:
Ön yüz. Yan yüz. Arka yüz. 11.
mec. Utanma:
Adamda yüz yok ki!