Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

fora etmek ne demek?

 - 2 sözlük, 2 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

fora etmek anlamı
1) açmak, çözmek: "Diğeri ise yelkeni fora etti." -A. Mithat. 2) argo çıkarmak: "Arkadaşlar da derinliğine bir samimiyetle ceketlerini fora etmişler." -Ç. Altan. 3) argo bıçak, tabanca vb.ni çekip çıkarmak; 4) açmak, çıplak duruma getirmek: "Gözlerine sürme çeken, kolunu ve omzunu fora eden kız yani ben, kendime yabancı geliyordum." -H. E. Adıvar.

Türkçe - İngilizce

fora etmek anlamı
fiil
1) unfurl
2) unbend
3) unship
4) unmoor

fora etmek eş anlamlısı

açmak
(-i) 1. Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek: "Kapıyı açıp içeri giriyorum." -A. Ağaoğlu. 2. Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak: "Örtüyü açmaya mecburum." -R. H. Karay. 3. Engeli kaldırmak: Karla kapanan yolu açmak. 4. Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak: "Kadın hamalı dışarı çıkardı, sonra çantasını açıp birkaç lira çıkardı." -M. Ş. Esendal. 5. Bir şeyi, bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak. 6. Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak: Tıkanmış boruyu açmak. 7. Çevresini genişletmek: Anıtın çevresini açmak. 8. Birbirinden uzaklaştırmak: Kollarını açtı. 9. Yarmak: Çıbanı açmak. 10. Düğümü veya dolaşmış bir şeyi bu durumdan kurtarmak: Yumağı açmak. 11. Bir toplantıyı başlatmak. 12. Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek: "Bu heykeli açmak için bir seneden beri münasip bir fırsat kollanıyordu." -R. N. Güntekin. 13. Bir aygıtı, bir düzeneği çalışır duruma getirmek: "Dönüş yolunda radyoyu açtık." -E. Şafak. 14. Alışverişi başlatmak: Bakan, tütün piyasasını açtı. 15. Rengin koyuluğunu azaltmak: Bu boyayı biraz daha açmalı. 16. Yakışmak, güzel göstermek: Bu renk odayı açtı. 17. Ferahlık vermek. 18. Beğenmek: Burası beni açmadı, başka yere gidelim. 19. Bir konu ile ilgili konuşmak. 20. (-i, -e) Avunmak veya danışmak için söylemek, içini dökmek: "Size derdimi açmaya geldim." -F. R. Atay. 21. (nsz) Yapmak, düzenlemek: Sınav açmak. 22. (nsz) Ayırmak, tahsis etmek: Senin için üst katta bir oda açtık. 23. Görünür duruma getirmek: Kollarını, göğsünü açmış. 24. (nsz) Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak. 25. Satranç, poker vb. oyunları başlatmak. 26. (nsz) mec. Geçit vermek: Evin arka tarafına geçmek için kapı açtık. 27. mec. Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek: Öğretmen sürekli konuşuyor, öğrenciyi açmak istiyordu. 28. esk. Savaşla almak, fethetmek.
çıkarmak
(-den) 1. Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak: "Çantasından çok sayfalı, maroken kaplı küçük bir defter çıkardı." -Ö. Seyfettin. 2. (-i) Sonunu getirmek: Bu para ile ayı çıkarırız. 3. (-i) Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek. 4. (-i) Bulmak, ortaya koymak: Yalanını çıkarmak. Yanlışını çıkarmak. 5. (-i) Hatırlamak: "Adamı nereden tanıdığımı tam olarak çıkarmaya çalıştım." -N. Cumalı. 6. (-i, -den) Öfke, hırs, acı vb.nin zararını çektirmek: Öfkesini benden çıkardı. 7. (-i, -den) Sağlamak, elde etmek: Ekmeğini taştan çıkarmak. 8. (-i, nsz) Gibi göstermek, bir davranış yüklemek: Birini hırsız çıkarmak. Suçlu çıkarmak. 9. Sindirim yolundan dışarı atmak: "Sonunda dayanamayıp o gece ne yediyse çıkardı." -İ. O. Anar. 10. İlgisini keserek uzaklaştırmak. 11. (-i) Giysi, ayakkabı vb.ni vücuttan ayırmak, soymak: "İhtiyar hatun, onun ayakkabılarını ve ceketini çıkarıp çekilip gitmişti." -S. F. Abasıyanık. 12. (-i) Yayımlamak: "Gençlerin tenkitlerini gördü, yeni çıkardıkları edebiyat tarihlerini karıştırdı." -O. S. Orhon. 13. (-i) Gidermek: Lekeyi çıkarmak. 14. (nsz) Sebep olmak, yol açmak: "Bir dedektif bürosu açmış, hükûmet zorluk çıkardığından kapatmıştı." -R. H. Karay. 15. (nsz) Yapmak, üretmek: Bu terzi çok iş çıkarıyor. 16. (-e, nsz) Sunmak: Konuklara çerez çıkardı. 17. (-e, -i) Göstermek: "Sosyeteye bir ustabaşıyı kocam diye çıkaracaksın." -M. Ş. Esendal. 18. (-i, -le) Bir müzik parçasını notalarıyla çalmak: "Yeni öğrendiği bir tangoyu piyanoda tek parmakla çıkarmaya çalışan İlhami..." -H. Taner. 19. (nsz) Yollamak, göndermek: Bir adam çıkarıp oğlunu yanına getirtti. 20. (nsz) Boşaltmak: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik." -R. H. Karay. 21. (nsz) Resim yapmak. 22. (nsz) Fotoğraf çektirmek. 23. (-i) mec. Söylemek: "Bu dedikoduyu ortaya mutlak bizim arkadaş çıkarmıştır." -O. C. Kaygılı. 24. (-i, -den) mat. Üçüncü bir sayı elde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayı kadar birim eksiltmek, tarh etmek.
çözmek
(-i) 1. Düğümlü, bağlı veya sarılı bir şeyi açmak. 2. Düğmeyi iliğinden açmak: "Yalnız göğsünün düğmelerini çöz." -P. Safa. 3. Saçı açmak. 4. Bulmaca, sorun vb.nin bilinmeyen, gizli noktasını bulup açıklamak, sonuca bağlamak: "Kır saçlı postacı bulmacayı çözmüştü." -H. Taner. 5. kim. Bir maddeyi çözücüyle çözündürmek, onun çözeltisini yapmak. 6. mat. Bir problemde aranan sonucu, belli ögeler yardımıyla ortaya çıkarmak, halletmek. 7. hlk. Çözgü ipini tezgâha yerleştirmek.

Yakın Kelimeler

(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.