işlemek (-i) 1. Bir şeye emek vererek onu daha elverişli bir duruma getirmek. 2.
(nsz) İnce ve süslü şeyler yapmak, nakışlamak:
"Para için işlemediğini iddia eden bu fakir ihtiyar, şüphesiz, sanatının âşığıydı." -M. Ş. Esendal. 3.
(-e) İçine girmek, etkilemek, nüfuz etmek:
"O uzun ve derin bakış genç adamın ta yüreğine kadar işlemişti." -Y. K. Karaosmanoğlu. 4.
(nsz) İyi çalışmak, müşterisi bol olmak. 5. Durağan durumdan hareketli duruma geçmek, çalışmak. 6. Herhangi bir konuyu ele alarak incelemek, öğretmek. 7. Düşüncelerini herhangi birine etki yaparak benimsetmek:
"Ali Rıza Bey bu ilk çocuğu ile, bir çiçek meraklısı, bahçesiyle oynar gibi oynamış, onu ancak kendi hayalinde yaşayan mükemmel insan maddelerine göre işlemişti." -R. N. Güntekin. 8.
(-den) İşlek, etkin durumda olmak:
"Lütfügiller büyücek bahçelerinin ana yola açılan kapısından işlerlerdi." -S. F. Abasıyanık. 9.
(nsz) Çıban, olgunlaşma yolunda olmak. 10.
(nsz) Yara, kapanmamak. 11.
(nsz) Gidip gelmek:
"Şimdi otomobillerin, otobüslerin işledikleri asfalt caddeden bir zamanlar ne kervan ne insan geçerdi." -S. M. Alus. 12. Hesapları, kayıtları düzenli olarak tutmak veya gereken yere aktarmak:
"Tayın çizelgelerini düzenliyorum, ambar defterini işliyorum." -E. Bener. 13. Herhangi bir ürünü satışa sunulmadan önce birtakım işlemlerden geçirmek.
yapmak (-i) 1. Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek:
"Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır." -Ç. Altan. 2.
(nsz) Olmasına yol açmak:
Durgun sular sıtma yapar. 3.
(nsz) Yol almak. 4. Onarmak, tamir etmek:
Bozulan saatimi saatçi yaptı. 5.
(nsz) Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek:
"Ayrıca terbiye edeceğim, onu yaman bir polis köpeği yapacağım." -R. H. Karay. 6. Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek:
"Şu işi yapıver, diye yalvarmıştı da enişte engel olmuştu." -S. M. Alus. 7.
(nsz) Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek:
"Elimi ağzına götürerek sus işareti yaptım." -R. H. Karay. 8. Düzenli bir duruma getirmek:
Yatak yapmak. Yolu yaptılar. 9.
(nsz) Üretmek:
Ayakkabı yapmak. 10.
(nsz) Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak:
Koşu yapmak. Sarsıntı yapmak. 11. Zarara yol açmak. 12. Etkili olmak. 13.
(nsz) Salgılamak, çıkarmak:
Tükürük bezleri tükürük yapar. 14.
(-e) Dışkı çıkarmak:
Çocuk, altına yapmış. 15. Gerçekleştirmek:
"İlk ve ortaöğrenimini Anadolu'da yapmıştır." -Y. Z. Ortaç. 16. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek:
Ben adamı ne yaparım biliyor musun? 17.
(-i, -e) Evlendirmek:
Bu kızı sana yapacağız. 18.
(yar) Bir durum yaratmak:
"Fırının harlı ateşi yanaklarını pembe pembe yapmıştı." -N. Araz. 19.
(yar) Edinmek, sahip olmak:
Servet yapmak. Altın yapmak. 20.
(yar) Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek:
"Onu da Üsküdar'daki ambar memuru yapmak suretiyle daireden uzaklaştırdı." -H. Taner. 21.
(nsz) Davranmak, hareket etmek:
İyi yapmıyorsunuz, çocuğu çok azarlıyorsunuz. Uyumuş gibi yapmak. 22.
(nsz) Olmak:
Bu kış çok soğuk yaptı.