bağlanmak (-e) 1. Bağlama işine konu olmak:
"Ceviz ağacının bir dalına bağlanmış salıncak, hafif hafif kıpırdanıyordu." -O. Pamuk. 2. Sevmek, içten bağlı olmak:
"Ona bağlandığım kadar / Hiçbirine bağlanmadım / Sade kadın değil, insan" -O. V. Kanık. 3. Yalnızca belli bir işle uğraşmak. 4.
(nsz) Bir şey bir kimseye ayrılmak, tahsis edilmek:
"Gülseren Abla yiğit kadın, Yıldırım'ın ölümünden sonra, bağlanan emekli maaşını kabul etmedi." -A. Ümit. 5. Sözle veya yazılı olarak bir şeye bağlanmak, angaje olmak. 6.
(nsz) mec. Beklenen şey elde edilmez olmak.
girmek (-e) 1. Dışarıdan içeriye geçmek:
"Birlikte kiliseden içeri giriyoruz, ben topallıyorum." -A. Ağaoğlu. 2. Sığmak:
Elim bu eldivene girmiyor. 3. Katılmak, iltihak etmek:
"Bugün edebiyat imtihanına girdim." -Y. Z. Ortaç. 4. Almak, fethetmek:
"Ordularımız İstanbul'a girdiler." -M. Ş. Esendal. 5. İncelemek, ayrıntılara inmek. 6. Girişmek, başlamak:
"Kaçırdım gene ipin ucunu, bir türlü konuya giremiyorum." -N. Ataç. 7. Bulaşmak:
Koyunlara kelebek hastalığı girdi. 8.
(nsz) Zaman anlamlı kavramlar için gelmek:
İlkbahar girdi. 9.
(nsz) Ağrı, sancı başlamak, saplanmak. 10. Yeni bir duruma geçmek, dönüşmek:
"Göğün morlaşan kenarı eriyor, menekşe rengine giriyordu." -Ö. Seyfettin. 11. İyice anlamak, iyice bilmek. 12. Kavgaya tutuşmak. 13. Başlamak. 14. Erişmek, ulaşmak:
Yirmisine girdi. 15. Bir şeyin yapımında, birleşiminde yer almak. 16. Yazılmak, başlamak:
Okula girdi. 17. Yemek yemek.