benzer sf. 1. Nitelik, görünüş ve yapı bakımından bir başkasına benzeyen veya ona eş olan, benzeri, müşabih, mümasil:
"Kadınların yerlerde sürüklenirken çıkardıkları seslere benzer sesler çıkardı." -L. Tekin. 2.
is. mat. Benzeşim. 3.
is. sin. ve
TV Bazı önemsiz veya tehlikeli sahnelerde asıl oyuncunun yerine çıkan, yapı ve yüz bakımından bu oyuncuyu andıran kimse, dublör.
cins is. 1. Tür, çeşit:
Portakal, turunç cinsinden bir meyvedir. 2. Soy, kök, asıl:
"Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur." -M. E. Yurdakul. 3.
sf. argo Garip, tuhaf. 4. Pek çok ortak özellikleri bulunan türler topluluğu. 5.
sf. Diğerlerine göre üstün nitelikleri olan:
"Derler ki cins kediler bu çirkinliği gizlemek için tenha yerlerde ölmeye giderlermiş." -P. Safa.
mümkün sf. 1. Olabilir. 2. Muhtemel, olası:
"Batıya, bu zelil tavırla kabul ettirilmesi mümkün hiç bir şey olamazdı." -N. F. Kısakürek.
olabilir sf. Gerçekleşme imkânı bulunan, olur, mümkün, kabil:
Olabilir her yola başvurdum. tür is. 1. Çeşit, cins:
Yazı türleri. 2.
biy. Ortak özellikleri olan bireylerin tamamı, cinslerin ayrıldığı bölüm, janr:
Aslan ve insan türleri. 3.
fel. Kendi içinde bir birim olan ve üzerinde cins kavramının bulunduğu mantıksal kavram:
Parça bütünün, cins türün yerine geçti mi daralma olur. Hayvan canlı varlık karşısında türdür, aslan karşısında cinstir. 4.
sf. Türlü:
Bu tür davranışlar. türlü sf. 1. Çok çeşitli özellikleri olan, çeşit çeşit, muhtelif. 2.
is. Çeşitli sebzelerle pişirilen yemek.