hakkında zf. İlgili olarak, üzerine:
"Kocasının sağlığı hakkında bilgi istiyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu.
huzur is. (huzu:ru) 1. Dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık, erinç:
"Fakat böyle bir zevk ve huzurun devam ve bekası olamaz." -N. F. Kısakürek. 2. Ön, yan, kat, makam, yamaç:
"Ertesi sabah tutukluyu huzuruna çağırtıp ona düşüncesini söylediğinde hiç beklemediği bir karşılık aldı." -İ. O. Anar. 3.
esk. Bir yerde bulunma:
Bu sorunun konuşulması için sizin huzurunuz şarttır. 4.
esk. Padişah katı:
Huzura çıkmak. için e. 1. Amacıyla, maksadıyla:
"Ukalalık yapmamak için bütün gayretine rağmen yine de o düşündüğünü yapmıştı." -S. F. Abasıyanık. 2. Neden ve sonuç belirten bir söz:
"Hastanın uykuda olduğunu söylemesi sırf vakit kazanmak içindi." -R. N. Güntekin. 3. -dan / -den dolayı, ... -dan / -den ötürü:
"Bu büyükşehirde ona ilk hitap eden adam olduğu için ona yüreğini açmak ihtiyacını duyuyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 4. Özgü, ayrılmış:
Sizin için bir kitap getirdim. 5. Düşüncesince, kendince, göre:
"Bizim için çok enteresan bir şeydi bu yeni icat." -B. Felek. 6. Hakkında:
"Gel gör ki dilimin ucunda kağnı var. Kağnılar için de bir çift sözüm var." -B. R. Eyuboğlu. 7. Oranla, göz önünde tutulursa:
Bu şapka senin için büyük. 8. Karşılığında, karşılık olarak:
Bu eşyalar için kaç lira ödediniz? 9. Uğruna, yoluna:
"Neler yapmadık şu vatan için." -O. V. Kanık. 10. Süre belirten bir söz:
"Açık söyleyeyim, size birkaç gün için sığındım." -A. Gündüz. 11. Ant deyimleri yapan bir söz:
Namusum hakkı için. Çocukların başı için. karşıt sf. Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast.
kat(I)
is. 1. Bir yapıda iki döşeme arasında yer alan daire veya odaların bütünü:
"Yemekten sonra evin üst katında, ocaklı bir odaya çıktık." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir yüzey üzerine az veya çok kalın bir biçimde, düzgün olarak yayılmış bulunan şey:
Bir kat yufka, bir kat peynir. 3. Üst üste konulmuş şeylerden her biri, tabaka. 4. Giyeceklerde takım:
"Birer kat elbise ile kalacağız." -A. Gündüz. 5. Apartman dairesi. 6. Ön, yan:
"Salim, Sait Faik'in Yaşar Nabi katındaki telif ücretini artırmakta büyük rol oynamıştır." -S. Birsel. 7. Huzur. 8. Bükülen veya kıvrılan bir şeyin her kıvrımı:
Kumaşın katı. 9. Makam, mevki. 10. Kez, defa, misil:
Bu, ondan iki kat pahalı. 11.
jeol. Katman. 12.
mat. Tekrarlanan bir sayının toplamı:
6, 9, 12 ve 15 sayıları 3 sayısının katlarındandır. kat(II)
is. esk. 1. Kesme, kesilme. 2. İlgiyi kesme. 3. Sonuca bağlama, bitirme. 4.
ed. Kesme.
muhalif is. (muha:lif) 1. Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olan, aykırı olan kimse:
"Muhaliflerin, Mecliste ordu aleyhine açtıkları cereyan devam ediyordu." -Atatürk. 2.
sf. Aykırı:
"Fikrine, ümidine, arzusuna muhalif bir şeye rast gelince hemen bozulur." -Ö. Seyfettin.
mukabil sf. (muka:bil) 1. Bir şeye karşılık olarak yapılan, bir şeyin karşılığı olan:
"Düşmanlarla beraber Anadolu'da mukabil teşkilat yapmak üzere yetmiş beş kişi kadar göndermiş." -Atatürk. 2. Bir şeyin karşısında bulunan:
"Odanın mukabil iki cihetinde geniş iki sedir, bunların ortasında büyücek bir erkân minderi." -H. R. Gürpınar. 3.
zf. Karşılık olarak:
"Bir iki iyi habere mukabil her gün nice kaza ve bela haberleri verir." -A. Ş. Hisar. 4.
zf. Rağmen:
"Annemi çok sevmesine mukabil, teyzemle arası bozuktu." -R. N. Güntekin.
ön is. 1. Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı:
"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." -A. Ümit. 2. Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı:
"Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim." -B. Felek. 3. Bir kimsenin ilerisi:
"Bir aralık önümüzden şarkı sesleri geldi." -S. F. Abasıyanık. 4. Yakın gelecek zaman:
Önümüz kış. 5. Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü:
"Uçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık." -P. Safa. 6. Önce olan, ilk:
Ön söz. Ön görüşme. 7. Civar, yöre:
Kanlıca önlerine geldiler. 8.
sf. Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan:
"Ben, Anafartalar'da Mustafa Kemal'in bulunduğu en ön siperlerde de kurşun attım." -A. Gündüz.
zıt sf. Karşıt, ters:
"Sizin kadar zıt mizaçlı ikizler görülmemiştir herhâlde." -E. Şafak.