Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

kıran ne demek?

 - 6 sözlük, 26 sonuç.

BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu

kıran anlamı Alm. Riedel
(coğrafya)

Güncel Türkçe Sözlük

kıran anlamı
(I) sf. 1. Kırma işini yapan (kimse): Taş kıran işçiler. 2. is. Bir topluluğun ve özellikle hayvanların büyük bir bölümünü yok eden hastalık veya başka neden, ölet, afet: "Kıranları ve zelzeleleri, feyezanları ve harpleri görmüşlerdir." -S. F. Abasıyanık.
kıran anlamı
(II) is. hlk. 1. Kıyı, kenar, çevre, uç. 2. Dağ sırtı, tepe, bayır. 3. Kıraç toprak. 4. coğ. Birbirine paralel olarak uzanan iki akarsu arasında kalmış dağ sırtı.

Kişi Adları Sözlüğü

Kıran anlamı Köken: T.
Cinsiyet: Erkek
1. Çevre, kıyı, kenar. 2. Ufuk. 3. Tepe, yamaç, bayır.

Türkçe - İngilizce

kıran anlamı
sıfat
1) refractive

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

kıran anlamı
1. Çevre, kıyı, kenar, uç. 2. Dağ sırtı, tepe, yamaç, bayır. 3. Dağ tepesindeki ağaçsız, çıplak düzlük. 4. Dağın sırtından geçen yol. 5. Dağ eteği. 6. Kıraç toprak. 7. Sazlık. 8. İki tarla arasındaki sınır. 9. Ufuk. 10. Çevre, yakın yerler.
kıran anlamı
1. Tırpan. 2. Taş yontmaya yarayan bir yanı sivri, öbür yanı keskin keser.
kıran anlamı
Çoluk çocuk.

*Merzifon -Amasya
-Yozgat
*Bor -Niğde

kıran anlamı
Suyun buz tutmuş durumu, don.

Başlamış *Dörtyol -Hatay

kıran anlamı
Aşınan değirmen taşlarına sivri uçlu demir araçla açılan küçük çukurlar.

-Rize

kıran anlamı
Dağlardan denizlere doğru esen yel.

*Datça -Muğla

kırân anlamı
Büyük kaya.

Aşağı Yaylabel Isparta

kıran anlamı
Öldürücü hastalık

Elâzığ ve yöresi

kıran anlamı
1. Yan, kenar, çevre. 2. Dağ sırtı, tepe. 3. Kıraç toprak

Malatya

Yerleşim Birimleri Sözlüğü

Kıran anlamı
Adıyaman ili, Sincik ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kıran anlamı
Aydın ili, Köşk ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kıran anlamı
Bingöl ili, Yamaç bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kıran anlamı
Bursa ili, İnegöl ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kıran anlamı
Karabük ili, Eflâni ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kıran anlamı
KasTamonu ili, Taşköprü ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kıran anlamı
Kırşehir ili, Mucur ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kıran anlamı
Kütahya ili, Gediz ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kıran anlamı
Manisa ili, Gördes ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kıran anlamı
Muğla ili, Yerkesik bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kıran anlamı
Uşak ili, Ulubey ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kıran anlamı
Zonguldak ili, Alaplı ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.

kıran eş anlamlısı

afet
is. (a:fet) 1. Çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu yıkım: O yıl su baskınları bir afet gibiydi. 2. Kıran. 3. sf. mec. Çok kötü: "Şöhret gibi servetin de afet olduğunu yeni anlıyordum." -R. N. Güntekin. 4. mec. Güzelliği ile insanı şaşkına çeviren, aklını başından alan kadın: "Gül yüzlü bir afetti ki her busesi lale." -Y. K. Beyatlı. 5. tıp Hastalıkların dokularda yaptığı bozukluk.
çevre
is. 1. Bir şeyin yakını, dolayı, etraf, periferi: "Büyük kentlerin çevreleri gecekondularla sarılmıştır." -O. Rifat. 2. Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam: "Ayrıca ben, oldukça kapalı bir çevrede yetişmiştim." -A. Ağaoğlu. 3. Sırma işlemeli mendil: "Geçen gün sandığı karıştırırken elime işlemeli çevreler geçti." -M. Yesari. 4. mec. Aynı konu ile ilgisi bulunan kimselerin tümü, muhit: Siyasi çevreler. Sanat çevresi. 5. mec. Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit: "Babanın ve çevresinin var güçleri ile destekledikleri düşünülebilir." -H. Taner. 6. db. Bir birimden önce veya sonra gelen aynı türden birimlerin tümü, bunların oluşturduğu küçük grup, kontekst. 7. mat. Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi. 8. top. b. Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü.
kenar
is. 1. Bir şeyin, bir yerin bitiş kısmı veya yakını, kıyı, yaka: "O sırada karşı taraçadaki kadın elinde pirinç tası olduğu hâlde taraçanın kenarına kadar geldi." -O. V. Kanık. 2. Bir şeyi çevreleyen çizgi. 3. Pervaz, çizgi, antika, baskı vb. çevre süsleri: Bu mendilin kenarı ötekinden daha sade. 4. Merkezden uzak olan, kuytu, ıssız, sapa, tenha yer: "Ağır, ihtiyar misafirler kenarda bir odadan çıktılar." -M. Ş. Esendal. 5. Yan. 6. mat. Bir biçimi sınırlayan çizgilerden her biri: Bir üçgenin kenarları.
kıyı
is. 1. Kara ile suyun birleştiği yer: "Kandilli akıntısını geçiyoruz. İşte Küçüksu kasrı, kıyıda bembeyaz gülüyor." -Y. Z. Ortaç. 2. Kenar, periferi. 3. den. Sahil: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik." -R. H. Karay. 4. mec. Issız, tenha yer.
ölet
is. hlk. Öldürücü hastalık salgını, kıran.
tepe
is. 1. Bir şeyin en üstteki bölümü: "Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir yerin, bir nesnenin vb.nin üstü, hizası: "Ekşisu'da trenden indikleri sırada güneş tam tepelerindeydi." -N. Cumalı. 3. tkz. Birinin yanı başı, baş ucu: Tepemde durup canımı sıktı. 4. anat. Başın üst, kafatasının iki kulak arasında kalan bölümü: "Güneş sanki yalnız sizin tepenize ışık ve sıcaklık aksettirmeye çalışıyor." -R. H. Karay. 5. coğ. Yüksekliği genellikle birkaç yüz metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi: "Derenin sağ tarafına yükselen tepenin yamaçları daha hafif eğimli, daha genişti." -N. Cumalı. 6. mat. Çokgende veya çok yüzlüde köşelerden her biri. 7. mat. İkizkenar bir üçgende eşit kenarların kesişme noktası. 8. mat. Bakışım ekseni bulunan bir eğrinin veya yüzeyin bu eksenle kesişme noktalarından her biri.

is. 1. Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktası: "Bu resmin iki gözü bir makasın ucu ile oyulmuştu." -A. Gündüz. 2. Bir şeyin baş veya son noktası. 3. Bir şeyin kenarı: "Kırk kişilik bir masanın bir ucunda, üç kişiyiz." -R. H. Karay. 4. Dış kenar, periferi. 5. Bir uzaklığın son noktası: "İstikbal bu yolun ucundan bir güneş gibi doğuyor." -F. R. Atay. 6. Bir şeyin başı, tepesi. 7. sf. Bir şeye gereğinden çok fazla bağlanan, önem veren, ekstrem. 8. tar. Türk devletlerinde genellikle sınır boylarındaki eyalet ve sancak.

"kıran" için örnek kullanımlar

Artık önümüzdeki 9 hafta kıran kırana bir mücadeleye sahne olacak.
Now the next 9 weeks will be a fierce fight scene.
Kaynak: skorer.milliyet.com.tr
Galatasaray Schalke 04 maçı kıran kırana bir mücadeleye sahne oldu.
Galatasaray match FC Schalke 04 was the scene of a fierce struggle.
Kaynak: beyazgazete.com
İlk maçın top kıran orta sahasındaki hamleyi Mehmet Topal yaptı.
Mehmet Topal was the first match ball-breaking move in mid-field.
Kaynak: sabah.com.tr
ali kıran baş kesen bi başkanınız oldukça bu böyle devam eder.
ali bi-breaking deal that cuts rather that your President so on.
Kaynak: spor.mynet.com
Kıran, Aydın ilinin Köşk ilçesine bağlı bir köy dür. köyün adı önceden yeşilköymüş yeşillikler kırılınca adı kıran olarak değiştirilmiş.
Kaynak: Kıran, Köşk
Lale kıran virüs ("Lale mozaik virüsü" veya kısaca "TBV" olarak da bilinir), lale lere olan etkisiyle ünlü bir bitki virüs üdür. Mozaik
Kaynak: Lale kıran virüs
Mercek ya da lens ışığın yönünü değiştiren (kıran), ışık ışınlarını birbirine yaklaştıran ya da uzaklaştıran optik alet. Basit mercek tek
Kaynak: Mercek
Prizma, optik te düz yüzeyleri olan ve ışığı kıran saydam bir cisimdir. Yüzeyler arası açıları uygulamaya bağlı olarak değişir.
Kaynak: Prizma
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.