azalmak (nsz) 1. Az denecek bir miktara inmek:
"Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan / Mevsimler soğumuş, sular azalmış" -F. H. Dağlarca. 2. Eskisinden az bir duruma gelmek. 3. Etkisini yitirmek, hafiflemek:
Sancısı azaldı. cesaret is. (cesa:ret) 1. Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven. 2. Yüreklilik, yiğitlik, yürek ve göz pekliği:
"Bütün halk türküleri gibi ölenin örnek cesaretini öven türkülerdi bunlar." -N. Cumalı. 3. Cüret. 4. Çekinmezlik, atılganlık.
gücenmek (nsz, -e) Birinin beklenilmeyen bir davranışı veya sözü karşısında kırgınlık duymak, kırılmak:
"Kendisine uygulanan bu tavırdan ne darılmıştı ne gücenmişti." -N. Araz.
incinmek (nsz) 1. Çarpma, sıkışma, burkulma vb. etkenlerle vücudun bir yeri ağrı verir duruma gelmek:
"İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar." -F. N. Çamlıbel. 2.
(-den) mec. Birinin herhangi bir davranışı yüzünden üzüntü duymak, gücenmek, kırılmak.
soğuk is. 1. Isının üşütecek kadar az veya düşük olması durumu:
"Karın soğuğu başka bir tür soğuktur." -S. F. Abasıyanık. 2.
sf. Isısı düşük olan, sıcak karşıtı:
"Bu el soğuktu ve titriyordu." -P. Safa. 3.
sf. Üşütecek derecede ısısı olan:
"Güneşli, soğuk bir gündü." -S. F. Abasıyanık. 4.
sf. mec. Duygudan, sevgiden yoksun olan, yakın ve içten olmayan, ilgisiz:
"Soğuk tavırla birbirlerini selamlayıp uzaklaştılar." -R. H. Karay. 5.
sf. mec. Sevimsiz veya yersiz, antipatik:
"Bu soğuk, yavan sözler zevkimi rencide ediyordu." -H. C. Yalçın. 6.
sf. mec. Cinsel istek duymayan:
Soğuk bir kadın. 7.
zf. İlgisiz, sevimsiz bir biçimde veya memnuniyetsizliğini belli ederek.
umut is. 1. Ummaktan doğan güven duygusu, ümit:
"Bu umudum, şimdi yavaş yavaş ölüyor." -H. E. Adıvar. 2. Bu duyguyu veren kimse veya şey:
"Bir tek umut, bir avuç askerde ve Mustafa Kemal denen bir isimdedir." -F. R. Atay.
yatışmak (nsz) 1. Hızı, etkisi azalmak, aşırılığı geçmek:
"Vapurun gürültüsü büsbütün yatıştı." -R. H. Karay. 2. Coşku, sinir, korku vb.nin etkisi azalmak, geçmek, sakinleşmek:
"Nasılsın yavrum, uyuduktan sonra biraz sinirlerin yatıştı mı?" -S. M. Alus. 3. Ayaklanma, kargaşa sakinleşmek, durulmak:
Kargaşa yatıştı. 4. Yan yana, kucak kucağa yatmak:
"Gölgesinde koyun, kuzu yatışır / Servidir, ladindir ormanlarımız." -İ. Sağır.