Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

arık ne demek?

 - 6 sözlük, 19 sonuç.

Divanü Lügati't-Türk

arık anlamı
ırmak, ark, germeç, kaş, kanal
arık anlamı
zayıf, cılız
arık anlamı
(Barsgan) çadır örtüsü

Güncel Türkçe Sözlük

arık, -ğı anlamı
(I) is. hlk. 1. Ark: "Arıkta çimdim de geldim, diye fısıldadı." -C. Uçuk. 2. Fide veya fidan dikilen yer.
arık anlamı
(II) sf. Zayıf, cılız, kuru, sıska: "Arık, zayıf bir buzağı kuyruğunu sallayarak gidiyordu." -M. Ş. Esendal.

Kişi Adları Sözlüğü

Arık anlamı Köken: T.
Cinsiyet: Erkek
1. Temiz, saf, duru.2. Zayıf, cılız. 3. Su yolu, ark. 4. Dere, çay. 5. Fidan dikilen yer.

Tarama Sözlüğü

arık anlamı
(I) bakınız» arı.

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

arık anlamı
Temiz, tertemiz, saf, iyi.

Bornova -İzmir
*Akhisar -Manisa
*Göynük -Bolu
*Akyazı Çevresi -Sakarya
-Amasya
Küçükisa *Zile -Tokat
-Malatya
-Maraş
-Sivas
-Kayseri
-Adana

arık anlamı
1. Su yolu, ark. 2. Dere, çay. 3. Fide veya fidan dikilen yer. 4. Yol ve tarla kenarlarına açılan hendek. 5. Voleybol sahasının sınırı.
arık anlamı
1. Zayıf, cılız, sıska. 2. Özsüz tahıl. 3. Çürümüş, fazla olmuş, çürümeye yüz tutmuş: Bu arık karpuzu niye getirdin?
arık anlamı
1. Taşınması kolay eşya, göçten önce gönderilen yük. 2. Saman taşımak için yapılmış bir çeşit küfe, sepet. 3. Kağnı arabasının kolları.
arık anlamı
Sonbaharda eti için beslenen davar.

Uluğbey, *Senirkent -Isparta

arık anlamı
Dert, hastalık.

Iğdır *Çivril -Denizli

arık anlamı
Haset, kıskançlık.

Çavuşköy *Babaeski -Kırklareli

arık anlamı
1. Cılız, sıska. 2. Küçük ya da hasta olduğu için sürüye katılmayan hayvan.
arık anlamı
Suyolu.

Dereçine *Sultandağı Afyon
Gaziantep

arık anlamı
Su kanalı (harık ve ark da denir)

Uşak

Yerleşim Birimleri Sözlüğü

Arık anlamı
Çorum ili, Kargı ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Arık anlamı
Sivas ili, Karacaören bucağına bağlı bir yerleşim birimi.

arık eş anlamlısı

ark
is. İçinden su akıtmak için toprağı kazarak yapılan açık oluk, arık: "Konduların ortasına ark yapıp göllenen suları dışarı akıttılar." -L. Tekin.
cılız
sf. 1. Çok zayıf ve güçsüz, eneze, nahif: "Hanın sahibi cılız bir adamdı." -S. F. Abasıyanık. 2. Güçsüz, sönük (ışık). 3. İnce: "Bir zamanlar asma köprünün bulunduğu yerde şimdi cılız bir halat vardı." -A. Kulin. 4. Basit, değersiz, önemsiz: "Mimaride cılız eserler vücuda geliyordu." -B. Felek. 5. zf. Güçsüz bir biçimde: "Üçüncü kez aynı cümleyi söylüyordu ama şimdi çok daha cılız çıkmıştı sesi." -E. Şafak.
kuru
sf. 1. Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı: "Yanakları kuruydu fakat gözleri tamamıyla siyah yaştı." -H. E. Adıvar. 2. Yağış almayan veya üzerinde bitki olmayan: Kuru çöl. Kuru tepeler. 3. Daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil karşıtı: "Evlerin önlerine kuru meşe dallarıyla örtülü çardaklar yapmışlar." -R. H. Karay. 4. Canlılığını yitirmiş (bitki): "Çiçek açmaz kuru bir ağaç, ötmeyi unutmuş bir kuş mu oldum?" -H. E. Adıvar. 5. mec. Zayıf, çelimsiz, arık, sıska, kaknem: "Kara, kuru, kibirli, kazık gibi bir kadın!" -H. E. Adıvar. 6. Salgısı olmayan: Kuru öksürük. Kuru egzama. 7. Döşenmemiş, çıplak: Kuru tahtaya oturma! 8. Katıksız, yanında başka şey olmayan (yiyecek): Kuru çayla karın doyar mı? 9. Etkisi ve sonucu olmayan: "Şahsına topluluğun isteğini emanet edenler boş bir riya, kuru bir şeref olsun diye laf etmediler." -R. E. Ünaydın. 10. mec. Heyecanı, tadı olmayan, tekdüze: Kuru, zevksiz bir hayat. 11. mec. Akıcı olmayan, duygudan yoksun: Kuru bir anlatım. 12. is. Kuru fasulye.
sıska
sf. (sı'ska) 1. Çok zayıf ve kuru, kaknem, çelimsiz, arık: "Bodrum katında kalan sıska oğlanın salonunun tam üstüne denk düşüyordu odası." -E. Şafak. 2. esk. Karın boşluğuna su dolmuş olan.
zayıf
sf. 1. Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan): "Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım." -S. M. Alus. 2. Görevini yapacak yeterli gücü olmayan: Zayıf bir ordu. Gözleri zayıf. 3. mec. Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan: Zayıf bir yapı. 4. mec. Önemli, güvenilir olmayan: Zayıf bir bilgi. 5. mec. Çok az: Zayıf bir ihtimal. 6. Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan: Radyoda uzak bir istasyonun zayıf sesini duydu. Zayıf ışık. 7. is. Başarısızlığı gösteren not. 8. mec. Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz: Zayıf bir öğretmen. 9. mec. Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan: "Zayıf ve uydurma bir âşık bu cevaba karşı perişan olurdu." -A. Gündüz.

"arık" için örnek kullanımlar

Arık, makamında kabul ettiği Demir'e emeklilik hayatında başarı diledi.
Arik, Demir pension office accepts wished success in life.
Kaynak: haberciniz.biz
Meryem hanıma, artık anne diyorum, arık o benim annem gibi.
Lady of the Virgin Mary, the mother no longer say, it was enough as she's my mother.
Kaynak: haber.stargazete.com
Arık bu ırz düşmanlarına yaptırımı yüksek maddi ve manevi cezalar verilsin.
Arik enemies of chastity enforcement of these penalties should be given high material and spiritual.
Kaynak: medimagazin.com.tr
Arık bankalar gibi bizlerde mal verdiğimiz müşterilerimizin takibini yapabileceğiz.
Be able to do follow-up of our customers, such as banks Arik goods in us.
Kaynak: medya73.com

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.