Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

kuru ne demek?

 - 4 sözlük, 8 sonuç.

BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu

kuru anlamı Osm. yâbis Fr. sec
(coğrafya, kimya)

Güncel Türkçe Sözlük

kuru anlamı
sf. 1. Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı: "Yanakları kuruydu fakat gözleri Tamamıyla siyah yaştı." -H. E. Adıvar. 2. Yağış almayan veya üzerinde bitki olmayan: Kuru çöl. Kuru tepeler. 3. Daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil karşıtı: "Evlerin önlerine kuru meşe dallarıyla örtülü çardaklar yapmışlar." -R. H. Karay. 4. Canlılığını yitirmiş (bitki): "Çiçek açmaz kuru bir ağaç, ötmeyi unutmuş bir kuş mu oldum?" -H. E. Adıvar. 5. mec. Zayıf, çelimsiz, arık, sıska, kaknem: "Kara, kuru, kibirli, kazık gibi bir kadın!" -H. E. Adıvar. 6. Salgısı olmayan: Kuru öksürük. Kuru egzama. 7. Döşenmemiş, çıplak: Kuru tahtaya oturma! 8. Katıksız, yanında başka şey olmayan (yiyecek): Kuru çayla karın doyar mı? 9. Etkisi ve sonucu olmayan: "Şahsına topluluğun isteğini emanet edenler boş bir riya, kuru bir şeref olsun diye laf etmediler." -R. E. Ünaydın. 10. mec. Heyecanı, tadı olmayan, tekdüze: Kuru, zevksiz bir hayat. 11. mec. Akıcı olmayan, duygudan yoksun: Kuru bir anlatım. 12. is. Kuru fasulye.

Türkçe - İngilizce

kuru anlamı
sıfat
1) dry
2) dried
3) arid
4) drying
5) sapless
6) scarious

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

kuru anlamı
Saç örgüsü: Ne kadar güzel ve uzun kuruları var.

*Keskin -Ankara

kuru anlamı
Arı kovanı.

Deretürbeli *Alanya -Antalya

kuru anlamı
1. Kuru toprak. 2.bakınız» kuruluk(III).
kuru anlamı
Kuru gübre.

Karkmcık *Artova -Tokat

kuru anlamı
Kurumak

Diyarbakır

kuru eş anlamlısı

arık
(I) is. hlk. 1. Ark: "Arıkta çimdim de geldim, diye fısıldadı." -C. Uçuk. 2. Fide veya fidan dikilen yer.
arık
(II) sf. Zayıf, cılız, kuru, sıska: "Arık, zayıf bir buzağı kuyruğunu sallayarak gidiyordu." -M. Ş. Esendal.
çelimsiz
sf. Güçsüz, zayıf, nahif: "Pek çelimsiz olduğu için oruç tutamıyor." -B. Felek.
çıplak
is. 1. Soyunmuş durumda olan vücudun resmi, nü. 2. sf. Üstünde bulunması gereken giysi, örtü vb. bulunmayan, üryan, nü, cıbıl, cıbıldak: "Kız, çıplak tabanlarını bozuk yolda şaplata şaplata köyün içerisine doğru uzaklaştı." -E. E. Talu. 3. sf. Saçsız (baş). 4. sf. Üzerinde yaprak olmayan: "Irmağın başında kocaman, çıplak bir tek kavak vardı." -H. E. Adıvar. 5. sf. İçinde gerekli eşya bulunmayan: "Ankara tepelerinin birinde, boz renkli bir binanın çıplak ve dar bir odasında onunla karşı karşıyayız." -Y. K. Karaosmanoğlu. 6. sf. mec. Yoksul (kimse): "Askerliğini yapmamış, beş parasız, çıplak bir Cemal'in nesi vardı evlenilecek?" -N. Cumalı. 7. sf. mec. Yalın, süssüz: Çıplak bir anlatım.
kaknem
sf. 1. Çirkin, huysuz: "Kız ne kadar kaknem veya malın gözü olursa olsun ..." -T. Buğra. 2. Kuru, sıska.
sıska
sf. (sı'ska) 1. Çok zayıf ve kuru, kaknem, çelimsiz, arık: "Bodrum katında kalan sıska oğlanın salonunun tam üstüne denk düşüyordu odası." -E. Şafak. 2. esk. Karın boşluğuna su dolmuş olan.
tekdüze
sf. 1. Değişmeksizin, düzenli, aynı biçimde tekrarlanan, sürüp giden, tek örnek, muttarit, yeknesak, monoton: "Yazıcı, tekdüze bir sesle çabuk çabuk okuyordu." -Y. Atılgan. 2. zf. (te'kdüze) Değişmeyerek, aynı biçimde tekrar edilerek, bitevi, biteviye.
zayıf
sf. 1. Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan): "Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım." -S. M. Alus. 2. Görevini yapacak yeterli gücü olmayan: Zayıf bir ordu. Gözleri zayıf. 3. mec. Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan: Zayıf bir yapı. 4. mec. Önemli, güvenilir olmayan: Zayıf bir bilgi. 5. mec. Çok az: Zayıf bir ihtimal. 6. Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan: Radyoda uzak bir istasyonun zayıf sesini duydu. Zayıf ışık. 7. is. Başarısızlığı gösteren not. 8. mec. Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz: Zayıf bir öğretmen. 9. mec. Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan: "Zayıf ve uydurma bir âşık bu cevaba karşı perişan olurdu." -A. Gündüz.

kuru zıt anlamlısı

nemli
sf. 1. Nemi olan, az ıslak, rutubetli, kuru karşıtı: "Hafif bir rüzgâr dalgası nemli saçlarının arasından geçti." -P. Safa. 2. mec. Yaşlı (göz).
taze
sf. (ta:ze) 1. Bozulmamış, bayatlamamış olan: "Beyaz peyniri, ekmeğin taze kabuğuna sarıp ağzıma sokuyorum." -Y. Z. Ortaç. 2. Dinç, yıpranmamış, yorulmamış: "Yüzü taze, taravetli ve güzeldi." -M. Ş. Esendal. 3. Kuru olmayan, körpe, kuru karşıtı: "Ağaçların taze yaprakları akşamın serinliğini emiyormuş gibi duruyordu." -M. Ş. Esendal. 4. mec. Yeni, zamanı geçmemiş: "Orada okuduğum en taze havadis yirmi beş, otuz günlüktü." -Halikarnas Balıkçısı. 5. is. mec. Genç kadın: "Şu köşede çocuğuyla beraber bir taze oturuyor." -Ö. Seyfettin.
yaş
(I) is. 1. Doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman, sin (II): "Yaş otuz beş, yolun yarısı eder." -C. S. Tarancı. 2. Hayatın çeşitli evrelerinden her biri, çağ: "Genç yaşında. Kızımızı yetiştirdik bu yaşa getirdik." -M. Yesari. 3. Bir kurum, bir kuruluş, düzen vb.nin kurulduğundan bu yana geçen zaman: Yetmiş beş yaşına basan Türkiye Cumhuriyeti. 4. meteor. Bir gök cisminin oluşmaya başladığı günden bugüne kadar geçirdiği zaman süresi.
yaş
(II) sf. 1. Nemli, ıslak, kuru karşıtı. 2. Kendi suyunu, canlılığını yitirmemiş, kurumamış, kurutulmamış, taze. 3. is. Gözyaşı. 4. argo Kötü: Bugün işler yaş. 5. argo Zor.
yeşil
is. 1. Sarı ile mavinin karışmasından ortaya çıkan, bitki yapraklarının çoğunda görülen renk: "Memleket isterim / Gök mavi, dal yeşil / Tarla sarı olsun / Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun." -C. S. Tarancı. 2. sf. Bu renkte olan: "Önümüzde yeşil yamaçlar görününce biraz keyiflendik." -H. E. Adıvar. 3. sf. Kurumamış, taze (sebze), kuru karşıtı: Yeşilfasulye. 4. sf. Olmamış, ham (meyve): Yeşil kayısı.

"kuru" için örnek kullanımlar

Bu da Japonya'yı döviz kuru savaşında hedef ülke haline getirebilecek.
This is the battle of Japan, the exchange rate that can become a destination country.
Kaynak: tr.euronews.com
Kuru baklagiller hem demir hem de protein alımına yardımcı oluyor.
Both iron and protein intake helps dry beans.
Kaynak: cnnturk.com
Piyasa baskısı er ya da geç o kuru olması gereken yere götürür.
Market pressure sooner or later it will take you where you need to be dry.
Kaynak: ekonomi.bugun.com.tr
Dolar kuru, 1.80 seviyesinin üzerindeki yatay seyrini sürdürüyor.
Dollar exchange rate, the level of 1.80 on the horizontal trend continues.
Kaynak: finans.mynet.com
thumb | Sarı kuru üzüm Kuru üzüm, üzüm ün kurusudur ve kuruyemiş olarak kabul edilmese de onun gibi çiğ tüketildiği gibi, üzüm hoşaf ı
Kaynak: Kuru üzüm
Birinci bölgedeki kayısıların çoğunluğu kurutulmakta ve bu bölge dünya kuru kayısı üretiminin yaklaşık % 85-90'ını karşılamaktadır.
Kaynak: Kayısı
Savan ya da savana tropik yağmur ormanları ile kuru çöl ler arasındaki geçiş bölgesinde yer alan geniş çayır lara denir. Kurak mevsimin
Kaynak: Savan
Dry Center, Türkiye'de ağırlıklı olarak Alışveriş Merkezleri'nde faaliyet gösteren kuru temizleme zinciri. Dry Center, genel olarak kuru
Kaynak: Dry Center
Yonca (Medicago sativa), baklagiller (Fabaceae) familyasından uzun yıllar yaşayan, gerek yeşil ot gerekse kuru ot olarak
Kaynak: Yonca
Yağmur taneleri düşme esnasında kuru hava dan geçerken bir kısmının veya tamamının buharlaşması sonucu bulut tabandan aşağı doğru
Kaynak: Yağmur
Makarna, irmik veya una yumurta karıştırılarak hazırlanmış türlü biçimlerdeki kuru hamur ve bu hamurdan yapılan yemek Türkçe ye İtalyanca
Kaynak: Makarna
Ana malzemesi kuru fasulyedir. Kuru fasulye haşlandıktan sonra soğan, sumak ve maydanoz gibi malzemeler yemeğe eklenip karıştırılır.
Kaynak: Piyaz
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.