asıl is. 1. Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı:
Bir belgenin aslı. 2. Kök, köken, kaynak:
Yazının aslı resimdir. 3. Gerçeklik:
Bu haberin aslı yok. 4. Soy, nesep:
"İnsan dedi, aslını unutmamalıdır." -S. F. Abasıyanık. 5.
sf. Gerçek, esas:
"Ama benim asıl niyetim eski sevgilisinin adını öğrenmek." -A. Ümit. 6.
sf. Bir şeyin temelini oluşturan, ana. 7.
sf. Aranılan nitelikleri en çok kendinde toplamış olan:
Asıl sanat budur. 8.
sf. Bir görevde sürekli bulunan, yedek karşıtı:
Asıl jüri üyesi toplantıya gelmediğinden yedek üye çağrıldı. 9.
zf. (a'sıl) Gerçekten, gerçek olarak:
"Bana umut vermeye çalışıyor ama asıl onun teskin edilmeye ihtiyacı var." -A. Ümit.
biçim(I)
is. Biçme işi:
"Ekim biçim işlerini tamamıyla kadınlara bırakmışlardı." -Ö. Seyfettin.
biçim(II)
is. 1. Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, şekil, eşkal:
"İtalya elçiliği bugüne değin ilk biçimini korumuştur." -S. Birsel. 2. Yakışık alan şekil, uygun şekil:
"Söylediklerimden çok, söyleyiş biçimi etkili oluyor kalabalığın üstünde." -A. İlhan. 3. Herhangi bir şeyin benzeri. 4. Sanat ve edebiyat eserlerinde dış görünüş, form. 5. Tarz:
"İngiliz biçimi ceketler, sıcak iklimler için yapılmış kısa pantolonlar." -F. R. Atay. 6.
bl. Yazı ve simgelerin bilgisayarda kullanılmaya elverişli çerçevesi, düzeni, format. 7.
bl. Disket vb.nin bilgisayarda kullanılabilir durumu. 8.
ed. Şiirlerin kuruluş ve uyak düzenlerine göre olan dış görünüşü, şekil:
Gazel, mesnevi, rubai, sone birer şiir biçimidir. menşe is. (menşe:) esk. Başlangıç, bir şeyin çıktığı yer, köken, kaynak, sebep:
"Yeter ki marazın menşesi anlaşılmış olsun." -A. Gündüz.
orijin is. 1. Soy sop. 2. Köken, başlangıç, kaynak.
soy is. 1. Bir atadan gelen kimselerin topluluğu, sülale:
"Bizler hadi neyse böyle biraz gülünç bir adamın hafif adına katlanalım ama yarın, bizim soyumuzdan kimlerin yetişeceğini kim bilir." -M. Ş. Esendal. 2. Cins, tür, çeşit. 3.
sf. İyi ve üstün nitelikleri bulunan. 4.
esk. Manzum söz:
"Boy boyladı, soy soyladı." -Dede Korkut.