değerlendirmek (-i) 1. Bir şeyi yerinde ve yararlı bir yolda kullanmak. 2. Değer kazandırmak, kıymetlendirmek. 3. Değer biçmek. 4. Bir şeyin özünü, önemini, nitelik ve niceliğini belirlemek:
"Eleştirmenler bu genç yazarı övgülerle değerlendirdiler." -L. Tekin.
harcamak (-i) 1. Bir iş görmek veya bir şey satın almak için parayı elden çıkarmak, sarf etmek:
"İki maaşımı hastalığına harcadığım talebe, sonbaharla beraber ölmüştü." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir şey yapmak için kullanmak, tüketmek:
Bu beş ton demiri bu yapıya harcadık. Bu yemek için bir saatimi harcadım. 3.
mec. Birinin değer ve onurunu kırıcı bir durum yaratmak:
"Bir delilik yaptı ve otobüsteki kız uğruna Arzu'yu harcadı." -M. Uyguner. 4.
mec. Manevi yönden kötü duruma düşürmek, feda etmek:
Çoluk çocuğu uğruna kendini harcadı. 5.
argo Yok olmasına, ölmesine sebep olmak.
içmek (-i) 1. Bir sıvıyı ağza alıp yutmak:
"Bir oluktan buz gibi bir su içtik." -S. F. Abasıyanık. 2. Sigara, nargile vb.nin dumanını içe çekmek:
"Evinden pek seyrek zamanlarda içtiği nargilesini istedi." -H. E. Adıvar. 3. Bir şey, bir sıvıyı içine çekmek, emmek:
Toprak suyu içer. 4.
(nsz) İçki kullanmak:
"O akşam saat ikiye kadar içtiler." -Ö. Seyfettin.
istismar etmek1) işletmek, yararlanmak; 2) birinin iyi niyetini kötüye kullanmak:
"Hâlbuki onlar, işte bu saflığı istismar ediyorlar, bütün düşünceleri seni kullanmak, o kadar." -A. İlhan. 3) sömürmek:
"Dünyaya ferman okuduğumuz çağlarda zaptettiğimiz yerleri öylesine istismar etmek aklımızdan geçmemiş." -B. R. Eyuboğlu.
işletmek (-i) 1. İşlemesini sağlamak, çalıştırmak:
"Trenlerimizi odunla işletiyorduk." -F. R. Atay. 2. Bir şeyi, bir kimseyi, bir yeri kullanarak veya çalıştırarak yarar sağlamak:
"O havali işçileri arasında gücü, kuvveti ile o kadar tanınmıştı ki herkes onu tarlasında işletmek isterdi." -H. E. Adıvar. 3.
(nsz) Üzerine işleme yaptırmak:
"Adamcağız üşenmeden çarşı pazar dolaşıyor, kızına üşenmeden çerçeveletmek ve işletmek için ucuz atlaslar, kadifeler, ipekler ... satın alıyordu." -R. N. Güntekin. 4.
tkz. Şaka ve birtakım yalanlarla sezdirmeden birini kandırmak veya onunla eğlenmek:
"Sana yalan söylemişler, dalga geçmişler, işletmişler seni." -A. İlhan.
sarf etmek1) tüketmek, harcamak:
"Kocalar sabahtan akşama çalışıyor fakat kendilerine beş para sarf edemiyorlar." -H. E. Adıvar. 2) kullanmak:
Ağır sözler sarf etti. sömürmek (-i) 1. Yiyecek içeceğin hepsini birden yiyip bitirmek, silip süpürmek. 2. Dudaklarını yapıştırarak soluğu ile çekip içmek. 3. Üretim araçları sahipleri, başkalarının emeğine ve onların yarattıkları değerlere el koymak. 4. Bir ulus veya devlet, diğer bir ulusun veya devletin doğal kaynaklarından, ekonomik değerlerinden çıkar sağlamak. 5.
mec. Bir kimseden veya bir şeyden haksız ve sürekli çıkarlar sağlamak:
"Batı, beynini sömürdüğü insanlara kendi uyruklarına sağladığı konfordan pay verip gönül alır." -H. Taner.
söylemek (-i) 1. Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak:
"Bu konak için de yine senelerden beri aynı şeyi söylerim." -R. N. Güntekin. 2. Bir düşünceyi ileri sürmek, ortaya atmak:
"Hececiler kendilerinden sonra yeni bir edebî neslin yetişmediğini söylüyorlar." -S. F. Abasıyanık. 3. Yapılmasını istemek:
"Biraz sonra nazırın yine beni istediğini söylediler." -F. R. Atay. 4.
(nsz) Türkü, şarkı vb. okumak:
"Kanto söyler gibi hareketler ve taklitlerle söylediği şarkılar pek eğlenceli şeylerdi." -R. N. Güntekin. 5.
(nsz) Yazmak, düzmek:
Şiir söylemek. 6.
(-e) Haber vermek:
"Benim burada nasıl yaşadığımı görenler gidip babama da söylerler." -A. Ş. Hisar. 7.
(-i, -e) Önceden bildirmek, tahmin etmek:
"Bir değil iki tane olduğunu size söylemiştim." -R. H. Karay. 8.
(nsz) mec. Herhangi bir şeyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hatırlatmak:
"Ne söyler bu türküler / Ay karanlık gecelerde yüzen gemiler." -N. Cumalı.
takmak (-i) 1. Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek:
"Gözlüğünü takıp masaya eğildi." -R. H. Karay. 2.
(-e, nsz) Düğün vb. törenlerde takı armağan etmek:
Geline pırlanta yüzük takmışlar. 3.
(-i, -e) Ad, lakap koymak:
"Ona bu adı kim takmıştır, ne zaman takmıştır, bilemiyor." -H. Taner. 4.
(nsz) Kuşanmak:
Kılıç takmak. 5. Kendisiyle birlikte götürmek, yanına almak veya arkasından izletmek:
"Arabaya hafiye kıyafetinde polis memurları da takıyorlar." -Y. Z. Ortaç. 6.
(-e) mec. Biriyle olumsuz olarak uğraşmak. 7.
argo Borç bırakmak:
"Bu eve asilzadelerin biri girip öteki giderdi. Giden kirayı takar, gelen ortalığı kasıp kavururdu." -P. Safa. 8.
argo Önemsemek, önem vermek, tınmak:
"Dün koskoca bir mebus kızıyken, bir zamanların şalvarlı Nuriye'sini takar mıyım?" -A. Ağaoğlu. 9.
(-den, -de) argo Sınavını başaramamak.
yönetmek (-i) 1. Bir kurum veya kuruluşun yasalara, kurallara ve belli şartlara uygun biçimde işlemesini sağlamak, idare etmek, tedvir etmek. 2. Birinin bir konudaki etkinliğine, çalışmasına yön vermek, birini yönlendirmek. 3.
sin. ve
tiy. Program ve oyunların yapımını, gerçekleşmesini sağlamak:
Filmi yönetmek.