doğru sf. 1. Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı. 2. Gerçek, yalan olmayan:
Doğru haber. 3. Akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun:
"Bunları sana şimdiden söylemek daha doğrudur." -A. Gündüz. 4.
is. Gerçek, hakikat:
"Söyleyin doğrusunu, siz insanoğlunun ahlaklı olabileceğine inanmıyorsunuz." -N. Ataç. 5.
is. mat. İki nokta arasındaki en kısa çizgi:
İki noktadan yalnız bir doğru geçebilir. 6.
zf. Yanlışsız, eksiksiz bir biçimde:
Çocuk doğru okudu. 7.
zf. Hiçbir yöne sapmadan, dosdoğru, doğruca. 8.
zf. Yakın, yakınlarında:
"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." -F. R. Atay. 9.
e. Karşı yönünce:
"Börekçi fırınının karşısındaki dört köşe taşlar döşeli, iki yanı ağaçlı yoldan çarşıya doğru yürüyordu." -Y. Atılgan. 10.
mec. Yasa, yöntem ve ahlaka bağlı, dürüst, namuslu.
sağlam sf. 1. Dayanıklı, kolay bozulmaz, yıkılmaz, stabil:
"En sağlam sütunlar üstünde durduğu sanılan devir, bir karton kale gibi yıkılmıştı." -F. R. Atay. 2. Zarar görmemiş, bozulmamış:
Bütün eşya sağlam. 3. Sakatlık veya hastalığı bulunmayan, sağlıklı, sıhhatli:
"Zaten bünyesi pek sağlam değildi, sık sık hastalanıyordu." -A. Ümit. 4. Güvenilir:
Sağlam iş. Sağlam para. 5. Gerçek, inanılır bir temeli olan:
"Böyle sağlam adı nereden bulacaksın." -M. Ş. Esendal. 6.
zf. hlk. (sa'ğlam) Her hâlde, muhakkak:
"Sağlam bu gece perilere karıştım gitti." -H. R. Gürpınar.