kaba sf. 1. Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil, ince karşıtı:
"Cebinden kaba fil dişi saplı bir de çakı çıkardı." -Ö. Seyfettin. 2. Taneleri iri:
Kaba çakıl. 3. Terbiyesiz, görgüsü kıt, nezaketsiz (kimse):
"Kaba, hantal, şivesiz bir sürü adamlar kafesinin önüne toplanırlar." -R. H. Karay. 4. Hafif olduğu hâlde kalın veya hacimli:
"Kaba bir yün döşekle temiz bir şilte, yastık yorgan buldum." -H. R. Gürpınar. 5.
is. Kuyruk sokumunun her iki yanındaki şişkin yer. 6.
mec. Terbiyeye, inceliğe aykırı, çirkin, kötü:
"Çocuklardan biri ağzından çok fena, çok kaba bir şey kaçırdı." -O. C. Kaygılı.
kırıcı sf. 1. Kırma işini yapan. 2.
mec. Kaba, sert, çevresindekileri inciten (davranış, söz vb.):
Kırıcı bir davranış. 3.
mec. Bir şeyin gerektiği gibi gelişmesini, oluşmasını önleyen, engelleyen:
Grev kırıcı. 4.
fiz. Kırınım oluşturan:
Kırıcı ortam. 5.
is. tic. Senet, tahvil, bono ve süresi gelmemiş alacaklarla ilgili alışveriş veya işlem yapan kimse, kuruluş.
sert sf. 1. Çizilmesi, kırılması, buruşması, kesilmesi veya çiğnenmesi güç olan, pek, katı, yumuşak karşıtı:
Sert tahta. 2. Esnekliği az olan, kolayca eğilip bükülmeyen:
"Tabakanın sert yaylı kapağını tak diye kapatıyor." -T. Buğra. 3. Kolay dayanılmayan, zor katlanılan, etkili, yumuşak karşıtı:
Sert iklim. Sert hava. 4. Güçlü kuvvetli:
"Kapıyı kapadı, döndü, sert adımlarla ilerledi." -M. Ş. Esendal. 5. Sarsıcı niteliği olan, çarpıcı, keskin, hafif karşıtı:
Sert şarap. Sert tütün. 6. Bağışlaması, hoşgörüsü olmayan:
"Birçokları beni dik ve sert olduğum için belki sevmiyorlardı." -M. Ş. Esendal. 7. Gönül kırıcı, katı, ters:
"Hayatında kimseye sert muamele etmedi ve öfke yüzü göstermedi." -N. F. Kısakürek. 8.
zf. Gönül kırıcı, katı, ters bir biçimde:
"Ben de ona bile bile sert çıkıştım." -A. Kabaklı. 9.
mec. Hırçın, öfkeli, hiddetli:
Sert ses. "Zaten Atatürk'ün ne vakit öfkesine kapılarak herhangi bir kimseye karşı herhangi bir sert harekette bulunduğunu kim hatırlar?" -Y. K. Karaosmanoğlu. 10.
mec. Titizlikle uygulanan, sıkı:
Sert bir yönetim. 11.
db. Ötümsüz.