aldanmak (-e) 1. Görünüşe bakarak yanlış bir yargıya varmak, yanılmak:
"Hâline, tavrına bakan sana aldanır." -Ö. Seyfettin. 2. Bir hileye, bir yalana kanmak. 3.
(nsz) Hayal kırıklığına uğramak:
"Sen benim dediklerime kulak ver, aldanmazsın!" -M. Ş. Esendal. 4.
(nsz) Avunmak, oyalanmak. 5. Havanın birden ısınmasıyla zamansız açan çiçek, soğuk sebebiyle donmak.
binmek (-e) 1. Yüksek bir şeyin veya bir hayvanın üstüne çıkıp ayaklarını sallandırarak oturmak:
"Belki de atlara binerek dolaşırız." -R. H. Karay. 2. Bir yere gitmek için tren, vapur, uçak, otomobil vb. bir taşıtta yer almak:
"Vapurlara, trenlere ihtiyarları itip çocukları ezip biniyoruz." -O. S. Orhon. 3. Bisiklet, motosiklet, binek hayvanı kullanmak. 4. İş istenilmeyen veya beklenilmeyen bir biçim almak:
İş inada bindi. 5. Bir şey sıkışarak yanındakinin üstüne çıkmak:
Damar damara binmiş. 6.
(nsz, -e) Fiyat artmak:
Pamuklulara yüzde on bindi. 7. Eklenmek, katılmak:
"Annemin dul maaşından ayrılmış bütçeme bir de posta masrafı binmişti her hafta." -Y. Z. Ortaç.
çıkmak (-den) 1. İçeriden dışarıya varmak, gitmek:
"Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." -F. R. Atay. 2.
(nsz) Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek:
"Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı." -Atatürk. 3.
(nsz) Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak:
"Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum." -H. Taner. 4. Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek:
"Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık." -Y. Z. Ortaç. 5. Süresi dolduğunda ayrılmak:
Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak. 6.
(nsz) Yapılmak, yürümek:
Bu dairede işler kolay çıkmaz. 7. Yetişecek ölçüde olmak:
Bu kumaştan bir palto çıkar mı? 8. Eksilmek:
Dörtten iki çıkarsa iki kalır. 9. Meydana gelmek:
"Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır." -R. N. Güntekin. 10.
(nsz) Sıyrılmak, ayrılmak:
Bebeğin patiği çıktı. 11.
(nsz) Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak:
Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak. 12. Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek:
"Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra." -T. Dursun K. 13.
(-i) Bir şeyin yukarısına doğru yürümek:
"Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık." -R. H. Karay. 14.
(-de, nsz) Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak:
Sularda bakteri çıktı. 15.
(-e) Yetkili birinin makamına iş için gitmek:
Başkana çıkmak. 16.
(-e) Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak:
Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar. 17.
(nsz) Bir konu yetkililerce karara bağlanmak. 18.
(-e) Mal olmak:
Bu ev dört milyara çıktı. 19.
(-e) Oyunda herhangi bir rolü oynamak:
"Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı." -B. R. Eyuboğlu. 20.
(-e) Bir yere ulaşmak, varmak:
"Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar." -M. Ş. Esendal. 21.
(-e) Karaya ayak basmak:
"1919 senesi Mayısının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım." -Atatürk. 22.
(nsz) Yayılmak, duyulmak:
"Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu." -A. H. Tanpınar. 23.
(nsz) Olmak, bulunmak, var olmak:
"Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı." -O. C. Kaygılı. 24.
(-e) Bir iddia ile ortalıkta görünmek:
"Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın." -P. Safa. 25.
(-den, nsz) Yayılmak:
Lağımdan pis kokular çıkıyor. 26.
(-e) Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek:
Güreşte ona çıkacak kimse yok. 27.
(-e) Bulaşmak:
Kravatın boyası gömleğe çıktı. 28.
(-i) Binaya kat eklemek:
Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu. 29.
(-e) Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak:
"Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı?" -M. Ş. Esendal. 30.
(nsz) Niteliği sonradan anlaşılmak:
"Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. İstemem artık gözüm görmesin, soğudum, iğrendim. Atın evimden dışarı." -R. N. Güntekin. 31.
(nsz) Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak:
Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı. 32.
(nsz) Yerinden oynamak:
"Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı." -R. N. Güntekin. 33.
(nsz) Görünür veya belli bir durumda bulunmak:
Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış. 34.
(nsz) Oluşmak, olmak:
Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak. 35.
(nsz) Piyasaya sürülmek. 36.
(nsz) Bitmek, büyümek, sürmek:
Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı. 37.
(nsz) Verilmek:
Maaş çıkmak. Emir çıkmak. 38.
(nsz) Ay veya mevsim geçmek:
Mart çıktı. Kış çıktı. 39.
(nsz) Yeni yetişip satışa sunulmak:
Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı. 40.
(nsz) Yükselmek, artmak:
Fiyatlar çıktı. 41.
(nsz) Artırmak, fiyatı yükseltmek. 42.
(nsz) Sesini yükseltmek. 43.
(nsz) Büyük abdest bozmak. 44.
(nsz, -den) Giderilmek, yok olmak:
Leke çıktı. 45. Unutmak:
O söz benim hatırımdan çıkmadı. 46.
(nsz) Ay, güneş görünmek:
"Hava açılmış, ay çıkmıştı." -R. H. Karay.
"Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 47.
(nsz) Yayımlanmak:
"Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu." -Y. Z. Ortaç. 48.
(nsz) Gelmek:
"Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakiyle derhâl sezmişti." -R. H. Karay. 49.
(-den) Gerçekleşmek:
"İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!" -M. Ş. Esendal. 50.
(nsz) Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak:
Arabanın direksiyonu çıkmak. 51.
(-den) Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek:
Ev, ev olmaktan çıktı. 52.
(-le) Flört etmek:
"Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım." -A. İlhan. 53.
(-e) Erişmek, görmek:
"Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım." -S. F. Abasıyanık. 54.
mec. Harcamak zorunda kalmak:
Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım. 55.
(-i) argo Vermeye katlanmak:
Çık bakalım paraları! inmek (-den) 1. Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek. 2. Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak:
"Tramvayın ön tarafından hızla inerken, arkasından bir sesin bağırdığını gördü." -P. Safa. 3. Dağ, tepe vb. yüksek bir yerden gelmek:
Dağdan kurt indi. 4.
(-e) Bir yerden başka bir yere gitmek, varmak:
"Bünyamin, gücünün yettiği kadar hızlı yürüyüp Haliç'e indi." -İ. O. Anar. 5.
(-e) Konaklamak:
"Samananbarı köyünün en büyük ve gösterişli evine inmişlerdi." -H. E. Adıvar. 6.
(nsz) Alçalıp eski durumuna dönmek:
Sular indi. Şiş indi. 7.
(nsz) Fiyatı düşürmek:
Bin lira daha indim, gene almadı. 8. Değeri düşmek:
Altın fiyatları indi. 9.
(-e) argo Vurmak:
Şimdi kafana inerim! 10.
(nsz) Yıkılmak:
Yağmurdan duvar inmiş. 11.
(-e) İnme gelmek:
Sağ tarafına inmiş. 12. Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak:
"Gemi baş döndüren zaferli bir gürültüyle indi sulara..." -Ç. Altan. 13. Uzamak, ulaşmak:
"Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik ta vadiye kadar iniyordu." -Ö. Seyfettin. 14. Ağmak. 15. Sayısı azalmak:
"Evvelden daha çok olduğumuzu zannettiğim hâlde sayımız son günlerde bu miktara inmiştir." -R. N. Güntekin.