karışık sf. 1. Ayrı nitelikteki şeylerden oluşmuş:
Karışık salata. 2. Karışmış olan, düzensiz, dağınık, intizamsız. 3. Saf olmayan:
Karışık süt. 4. Çalkantı, kargaşa, gerginlik içinde olan:
"Bana ne, bu bir yığın ne olduğunu anlamadığım, karışık dolambaçlı işten!" -N. Cumalı. 5. Anlaşılması güç olan, açık seçik olmayan, çapraşık:
"Tuhaf şey! Hakikaten karışık bir kadın." -P. Safa. 6.
hlk. Halk inancına göre cin ve perilerle ilişkisi olan.
kirli sf. 1. Leke, toz vb. ile kaplı, pis, murdar, mülevves:
"Perdeci, çapaklı gözlerini kirli yumruklarıyla ovuşturarak cevap verdi." -P. Safa. 2. Aybaşı durumunda bulunan (kadın). 3.
mec. Toplumun değer yargılarına aykırı olan:
"Bu isim bana bir zamanlar İstanbul'un en kirli âlemlerinde yuvalanmış bir simayı hatırlattı." -H. Z. Uşaklıgil.
kötü sf. 1. İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, fena, iyi karşıtı:
"Hamakat, dalalet ve kötü niyetin bu kadarına söylenebilecek bir şey yoktur." -N. F. Kısakürek. 2. Zararlı, tehlikeli:
Kötü adam. 3. Korku, endişe veren:
"Yabancının bu kötü kastına yalnız azmimizle karşı koyduk." -R. E. Ünaydın. 4. Kaba ve kırıcı:
"Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış." -M. Ş. Esendal. 5. Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. 6.
zf. Aşırı, çok:
Kız, oğlana kötü tutuldu. leke is. 1. Kirliliği gösteren iz:
"Adi madenî kol düğmeleri bunları yeşilimtırak bir leke ile kirletirdi." -A. Ş. Hisar. 2. Bir yüzeyde türlü sebepler dolayısıyla oluşan farklı renk:
"Kuyruğunun ucu ile alnının orta yerinde beyaz lekeler vardı." -Ö. Seyfettin. 3.
biy. Vücudun herhangi bir yerinde oluşan değişik renk. 4.
mec. Yüz kızartacak durum, namussuzluk, kara, şaibe:
"Kendi vicdanında kendi durumunu düzeltmek, geçmişin lekesini yıkamak istiyordu." -H. E. Adıvar. 5.
gök b. Güneş, ay, yıldız veya herhangi bir gezegenin parlak yüzeyinde görülen karanlık bölüm.
murdar sf. 1. Kirli, pis:
"Bu murdar kümeste nasıl oturuyorsun bilmem?" -A. Mithat. 2. Cinsel birleşmeden sonra yıkanmamış (kimse). 3. Şeriata uygun olarak kesilmemiş olan (hayvan).
mülevves sf. esk. 1. Kirli, pis. 2. Karışık, düzensiz.
zararlı sf. Zarar veren, zararı dokunan, dokuncalı, muzır, tahripkâr:
"Kanun ancak topluma zararlı olan şeyleri yasaklayabilir." -N. F. Kısakürek.