adi sf. (a:di:) 1. Değersiz, kötü, sıradan, hiçbir özelliği olmayan:
"Sonra redingot devri geldi ve redingot içinden yarı uşak, yarı kapı kulu, riyakâr, adi bir nesil türedi." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2.
mec. Aşağılık, bayağı, alçak:
"Bunlar çok adi ve fena insanlardı." -R. N. Güntekin.
aşağı is. 1. Bir şeyin alt bölümü, zir, yukarı karşıtı. 2. Eğimli bir yerin daha alçak olan yeri. 3.
sf. Bir yere göre daha alçak yerde bulunan:
"Aşağı katı, sakin ve daha sıcak olduğu için seçtik." -A. Gündüz. 4.
sf. Bayağı, adi. 5.
sf. mec. Niteliği düşük, kötü:
Aşağı mal. 6.
sf. mec. Daha küçük, daha az:
On sekiz yaşından aşağı olanlar giremez. 7.
sf. mec. Değeri daha az. 8.
zf. Aşağıya, yere doğru:
"Bir gün içinde yukarıdan aşağı inmiştik." -A. Kutlu.
aşağılık is. 1. Aşağı olma durumu, adilik. 2.
sf. Niteliği düşük, adi:
"Bazen en aşağılık bir romanı tabii olarak okur." -H. E. Adıvar.
bayağı sf. 1. Aşağılık, pespaye:
"Bütün hareketleri adi, kaba ve bayağı idi." -Ö. Seyfettin. 2. Basit, adi, sıradan, amiyane, banal:
"Kardeşimi birdenbire çok bayağı buldum." -P. Safa. 3.
zf. (ba'yağı) Hemen hemen, âdeta:
Bayağı kanacak gibi oldum. 4.
zf. Gerçekten:
"Bayağı, çocuk gibi sevinirim limonun yarısının durduğuna." -S. F. Abasıyanık.
"Çapkınlığı, çok iğrenç ve bayağı çapkınlık." -M. Yesari. 5.
zf. Oldukça, epey:
"Hayır işlemeden geçen günü heder olmuş addederek bayağı canı sıkılır." -E. E. Talu.
hırpani sf. (hırpa:ni:) esk. Perişan, derbeder:
"Fakat eskiden zengin bir tüccar, şimdi ise hırpani kılıklı ve meteliksiz bir ihtiyar olan ağzı bozuk bir kumarbaz." -İ. O. Anar.
kılıksız sf. 1. Giyimi düzgün olmayan, sünepe, süfli:
"Çocuk, kılıksız ve bakımsız." -N. F. Kısakürek. 2.
zf. Giyimi düzgün olmayan, sünepe, süfli bir biçimde:
"Niye bugün buraya bu kadar kılıksız, üstelik de bir karış sakalla geldim?" -H. Taner.