ayıp is. 1. Toplumun ahlak kurallarına aykırı olan, utanılacak durum veya davranış:
"Bu ayıbı işleyenlerle birlik olmayı bir türlü kibrime yediremiyorum." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2. Kusur, eksiklik. 3.
sf. Utanç veren.
eksiklik is. Eksik olma durumu, eksik olan miktar, noksan, nakisa, fıkdan:
"Hayatımızda bozukluğunu, yokluğunu içlerimiz burkularak duyduğumuz ne vardır ki millî şuur eksikliğinden gelmesin?" -O. S. Orhon.
hile is. (hi:le) 1. Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika:
"Gayet basit bir hile ile, saflığından istifade ederek işi başardı." -R. H. Karay. 2. Çıkar sağlamak için bir şeye değersiz bir şey katma:
Bu sütte hile var. kir is. 1. Herhangi bir şeyin veya vücudun üzerinde oluşan, biriken pislik:
"Yanaklarında yer yer kirle karışmış gözyaşı var." -H. E. Adıvar. 2.
mec. Utanılacak durum, leke, şaibe.
kusur is. 1. Eksiklik, noksan, nakısa:
"Biz bu meslek kusurundan oldum olası kendimizi kurtaramamışız ve hâlâ kurtaramamaktayız." -B. Felek. 2. Özür. 3. Bilerek veya bilmeyerek bir işi gereği gibi yapmama. 4. Elverişsiz durum.
leke is. 1. Kirliliği gösteren iz:
"Adi madenî kol düğmeleri bunları yeşilimtırak bir leke ile kirletirdi." -A. Ş. Hisar. 2. Bir yüzeyde türlü sebepler dolayısıyla oluşan farklı renk:
"Kuyruğunun ucu ile alnının orta yerinde beyaz lekeler vardı." -Ö. Seyfettin. 3.
biy. Vücudun herhangi bir yerinde oluşan değişik renk. 4.
mec. Yüz kızartacak durum, namussuzluk, kara, şaibe:
"Kendi vicdanında kendi durumunu düzeltmek, geçmişin lekesini yıkamak istiyordu." -H. E. Adıvar. 5.
gök b. Güneş, ay, yıldız veya herhangi bir gezegenin parlak yüzeyinde görülen karanlık bölüm.