genişlemek (nsz) 1. Geniş duruma gelmek, büyümek. 2. Bollaşmak. 3. Rahat bir duruma gelmek, açılmak, ferahlamak:
"Ahali dar parmaklıklardan kurtulur kurtulmaz, yelpaze gibi açılıp genişleyerek dağılıyorlardı." -P. Safa. 4.
mec. Yaygın duruma gelmek:
Ünü, ölümünden sonra daha da genişlemişti. kabarmak (nsz) 1. Ağırlığı artmadan hacmi büyümek:
Ekmek iyi kabardı. 2. Yağışlardan veya kaynamaktan taşmaya yüz tutmak:
"Çay birdenbire kabararak şosenin rampalarını aşar ve epeyce zararlara sebep olur." -R. N. Güntekin. 3. Niceliği artmak, büyümek:
Masraf kabardı. 4. Şişmek, genişlemek:
"İhtiyarın zayıf damarları kabarmış kıllı elleri dizlerinin üstündeydi." -P. Safa. 5. Hayvanların tüyleri dikilmek. 6. Kumaş üzerinde tüyler oluşmak, havlanmak:
Bu kumaş çabuk kabardı. 7. Islanıp veya ısınıp yerinden kurtulmak:
Masanın kaplaması kabardı. Dolabın boyası kabardı. 8. Deniz dalgalanmak, büyük dalgalar oluşmak. 9.
mec. Bulanmak. 10.
mec. Öfke, sevgi vb. duygular gittikçe güçlenmek:
"Bu olayı duyunca delikanlının yüreği öç alma duygusuyla kabarır." -N. Cumalı. 11.
(nsz, -e) mec. Kafa tutmak, öfkelenip üstüne yürüyecek gibi davranmak. 12.
mec. Böbürlenmek, gururlanmak:
"Kumandan, atını şahlandırarak hurra hurra diye kendisini alkışlayan keyifli halka boyun kırarak kabarıyordu." -Ö. Seyfettin.