dilim is. 1. Bir bütünden kesilmiş veya ayrılmış ince, yassı parça:
"Ekmek satan yer yokmuş, bir dilim kek alabilmek üzere bir pastacıya giriyorum." -A. Ağaoğlu. 2. Radyatör parçalarından her biri. 3.
ed. Değişik anlatı türü, masal, efsane, bilmece vb. bir metnin, bir eserin aslından az çok ayrılan değişik biçimli olanı, epizot.
ekmek(I)
is. 1. Tahıl unundan yapılmış hamurun fırında, sacda veya tandırda pişirilmesiyle yapılan yiyecek, nan, nanıaziz:
"Odayı, tatlı, sıcak bir kızarmış ekmek kokusu bürümüş." -Y. Z. Ortaç. 2.
mec. İnsanı geçindirecek iş, kazanç:
"Biz iyi kötü tiyatroya bağlamışız ekmeğimizi." -N. Cumalı. 3.
hlk. Yemek, aş:
"Ekmeği bizde yiyelim mi? Allah ne verdiyse." -T. Buğra.
ekmek(II)
(-i) 1. Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek. 2. Toprağı ekip biçmek için kullanmak:
"Ancak senede otuz dönüm ekebiliyor." -M. Ş. Esendal. 3.
(-e) Serpmek:
Yemeğe biber ekmek. 4.
mec. Bir şeyin başlamasına yol açacak sebepleri hazırlamak:
Fesat tohumları ekenler... 5.
argo Birini uydurma bir sebeple bırakıp gitmek, savuşmak, atlatmak:
"Lale ile Günnur kendilerini ektiğim için müthiş içerlemişler." -H. Taner. 6.
argo Parayı boşuna harcamak, ziyan etmek. 7.
argo Yarışta geçmek.
et is. 1. İnsanlarda, hayvanlarda deri ile kemik arasındaki kas ve yağdan oluşan tabaka:
Bu koyunda hiç et yok, pek zayıf. 2. Kasaplık hayvanlardan sağlanan kaslardan oluşmuş besin maddesi. 3. Ten:
Gömleği yırtılmış, eti görünüyor. 4. Meyvelerde çekirdekle deri arasındaki bölüm:
Bu zeytinde et denecek bir şey yok. lokma is. (lôkma) 1. Ağza bir defada alınıp götürülen yiyecek parçası, sokum:
"Öbür yemeklerden bile ağzına bir lokma koyamadı." -Ö. Seyfettin. 2. Lokma tatlısı. 3.
tek. Türlü kalınlıktaki cıvataları, boşluğuna geçirip sökmeye veya sıkıştırmaya yarayan metalden alet. 4. Yemek:
"Bu akşam lokmayı beraber yeriz, tanışmış olursunuz." -T. Buğra. 5.
mec. Genellikle haksız olarak ele geçirilen mal veya para:
"Bu lokma sizin için çok büyüktür; boğazınızdan geçmez, yutamayacaksınız ve boğulacaksınız." -P. Safa.