fark is. 1. Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık, benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, başkalık, ayrım, nüans:
"Aralarında sekiz, on yaş fark bulunmasına rağmen, iki akran gibiydiler." -R. N. Güntekin. 2.
man. Ayrım. 3.
mat. Çıkarma işleminin sonucu.
güçlü sf. 1. Gücü olan, kuvvetli, yavuz:
"Kalın gövdeli, güçlü bir ihtiyardı." -A. Kutlu. 2. Şiddeti çok olan. 3.
mec. Etkisi, önemi büyük olan, sözü geçer, forslu:
"Sanırım uzun zaman kimliğini korumak, güçlü kalabilmek için direndi." -R. Mağden. 4.
mec. Nitelikleri ile etki yaratan, etkili:
"Bu denli güçlü bir aşkı bundan sonra da önleyemeyeceğimi biliyordum." -A. Ümit.
kuvvetli sf. 1. Gücü çok olan, zorlu, şiddetli:
"Güneşin en yüksek, rüzgârın en kuvvetli olduğu an kavga azıyor." -H. E. Adıvar. 2. Sağlam, dayanıklı olan:
"Beyaz şayaklar giymiş, kuvvetli gürbüz yüzü, ensesi güneşten yanmış sporcu." -Ö. Seyfettin. 3. Görevini iyi yapan, keskin:
Kuvvetli gözleri var. 4. Çok etkileyici:
"En kuvvetli inatlar ve zulmetler bile artık mukavemet edemiyor." -Ö. Seyfettin. 5. Saygın, nüfuzlu. 6. Üstün, donanımlı. 7. Etkili:
"İkinci gün sıtmadan şüphelendik, kuvvetli dozda kinin verdik." -R. N. Güntekin.
sağlam sf. 1. Dayanıklı, kolay bozulmaz, yıkılmaz, stabil:
"En sağlam sütunlar üstünde durduğu sanılan devir, bir karton kale gibi yıkılmıştı." -F. R. Atay. 2. Zarar görmemiş, bozulmamış:
Bütün eşya sağlam. 3. Sakatlık veya hastalığı bulunmayan, sağlıklı, sıhhatli:
"Zaten bünyesi pek sağlam değildi, sık sık hastalanıyordu." -A. Ümit. 4. Güvenilir:
Sağlam iş. Sağlam para. 5. Gerçek, inanılır bir temeli olan:
"Böyle sağlam adı nereden bulacaksın." -M. Ş. Esendal. 6.
zf. hlk. (sa'ğlam) Her hâlde, muhakkak:
"Sağlam bu gece perilere karıştım gitti." -H. R. Gürpınar.