aksetmek (-den) (a'ksetmek) 1. Ses bir yere çarpıp geri dönmek, yankılanmak, yankı vermek:
"Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla / Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi" -Y. K. Beyatlı. 2.
(-e, -den) Bir ışık veya bir şekil düz ve parlak bir yüzeye çarpıp orada aynen görünmek, yansımak:
"Bulunduğumuz yeri sarayın tek parça, geniş camlarından akseden avize ışıkları aydınlatıyordu." -R. H. Karay. 3. Evirmek, tersine çevirmek. 4.
(-e) mec. Ulaşmak, yayılmak, duyulmak:
"Zaptiye ve hafiye vakalarına dair havadisler bize, âdeta, efsaneleşmiş olarak aksetmez miydi?" -Y. K. Karaosmanoğlu.
anlaşılmak (nsz) 1. Anlama işine konu olmak. 2. Belli olmak, ortaya çıkmak:
"Karakol Cemiyeti'nin de İstanbul'dan maada, Bursa havalisinde de faaliyette bulunduğu anlaşıldı." -Atatürk.
belli olmakanlaşılmak, açıklanmak:
"Ailelerin bunu nasıl karşılayacağı belli olmazdı." -A. Kutlu.
ulaşmak (-e) 1. Varmak, gelmek:
"Doğudan batıya kadar ulaşmış bir zafer bestesi dinliyorum." -R. H. Karay. 2. Elde etmek, erişmek. 3. Yetişmek. 4. Birbirine katılmak, dökülmek:
Nehirler denizlere ulaşıyor. yayılmak (nsz) 1. Yayma işine konu olmak veya yayma işi yapılmak. 2. Hastalık, pek çok kimseye geçmek veya bulaşmak. 3. Genelleşmek:
"O zamanlarda saz, halkın bütün sınıfları arasında iyice yayılmıştı." -A. Ş. Hisar. 4. Genişlemek, büyümek:
"Bu âdet bir fabrika sahibinin acıklı hayat hikâyesiyle birlikte kondulara yayıldı." -L. Tekin. 5. Serilmek, döşenmek:
Odaya bir kilim yayıldı. 6. Koyun, inek vb. otlamak. 7. Rahat bir biçimde, sere serpe oturmak. 8.
mec. Ayrıntıya girmek, açılmak:
"Türlü yönlerden ele alınabilecek olan bu konuda şimdilik pek yayılmak istemiyorum." -O. V. Kanık.