yansımak (nsz) 1. Işık dalgaları yansıtıcı bir yüzeye çarparak yön değiştirmek, aksetmek:
Düz ve parlak yüzeylere çarpan ışık yansır. 2. Yer almak:
"Gazeteye yansıyan haber ağızdan ağıza geçerken açıklığını hemen hemen tamamen kaybetmiştir." -Halikarnas Balıkçısı. 3.
mec. Anlaşılmak, belli olmak. 4.
mec. Ulaşmak, duyulmak, yayılmak, aksetmek.
yayılmak (nsz) 1. Yayma işine konu olmak veya yayma işi yapılmak. 2. Hastalık, pek çok kimseye geçmek veya bulaşmak. 3. Genelleşmek:
"O zamanlarda saz, halkın bütün sınıfları arasında iyice yayılmıştı." -A. Ş. Hisar. 4. Genişlemek, büyümek:
"Bu âdet bir fabrika sahibinin acıklı hayat hikâyesiyle birlikte kondulara yayıldı." -L. Tekin. 5. Serilmek, döşenmek:
Odaya bir kilim yayıldı. 6. Koyun, inek vb. otlamak. 7. Rahat bir biçimde, sere serpe oturmak. 8.
mec. Ayrıntıya girmek, açılmak:
"Türlü yönlerden ele alınabilecek olan bu konuda şimdilik pek yayılmak istemiyorum." -O. V. Kanık.