defa is. (defa:) Kez, kere:
"İlk defa bu fikir, bir fikir olmaktan çıktı." -Y. K. Beyatlı.
gaye is. (ga:ye) Amaç, hedef:
"Para? O bir gaye değil fakat harcamayı sevdiğim bir şey." -H. E. Adıvar.
hız is. 1. Çabukluk, sürat:
"Hikâyede baştan sona kadar hareket ve hız olmalıdır." -F. R. Atay. 2. Bir hareketten doğan güç, şiddet:
"Yağmur şimdi hızını daha da arttırmıştı." -H. Taner. 3. Çaba, güç, gayret, takat. 4.
fiz. Alınan yolun harcanan zamana oranı, sürat.
kez is. Bazı sayı sıfatlarıyla birlikte kullanılarak bir olayın ve olgunun her bir tekrarlanışını bildiren söz, defa, kere, sefer:
İki kez İstanbul'a gittim. maksat is. İstenilen şey, amaç, gaye, erek:
"Bugün oraya gitmeden evvel, Maarif idaresine uğradım. Maksadım evrakı geriye almaktı." -R. N. Güntekin.
sistem is. 1. Düzen:
"Açıklamasının arkasına yeni bir ücretlendirme sistemi getirdiğini ekledi." -L. Tekin. 2. Bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler düzeni:
"Servet, nasıl kazanılmış olursa olsun, onun kontrolüne girecek rejim ve sistem memleketi mahvedecektir." -H. E. Adıvar. 3. Yol, yöntem:
Eski bir sistem. 4. Bir aracı oluşturan düzen, düzenek, tertibat:
Fren sistemi. 5. Model, tip:
"... son sistem, pırıl pırıl bir rotatif almışlar." -Y. Z. Ortaç. 6.
fel. Dizge.
tarik is. (tari:ki) esk. Yol.
tarz is. 1. Özel oluş veya davranış biçimi, üslup, stil, janr:
"Şimdi beni meraka düşürmek suretiyle yine aynı zevki başka tarzda çıkarmakla meşgul..." -R. H. Karay. 2. Bir kimsenin kendine özgü anlatım biçimi:
"Artık bu tarzda hayat hakları aramanın mevsimi geçtiğini sanıyorum." -N. F. Kısakürek. 3. Güzel sanatlarda üslup, stil, konsept:
Gotik tarzda bir yapı. Nedim tarzında bir gazel. 4. Biçim, yol.
uğur(I)
is. 1. Bazı olaylarda görülen ve insana iyilik getirdiğine inanılan belirti veya bazı nesnelerde var olduğuna inanılan iyilik kaynağı:
"Onlar da uğurlar dilediler, aralarında konuşmaya başladılar." -M. Ş. Esendal. 2. Bu nitelikte olduğuna inanılan şey. 3. İyi nitelik, meymenet, kadem. 4. Talih, şans.
uğur(III)
is. hlk. Ön veya yan:
"Evlerinin uğru bakla / Al beni koynunda sakla" -Halk türküsü.
usul(I)
ç. is. (usu:lü) 1. Kökler, asıllar. 2.
huk. Bir kimsenin ana, baba, dede ve nineleri.
usul(II)
is. (usu:lü) 1. Bir amaca erişmek için izlenen düzenli yol, tutulan yol, yöntem, tarz:
"Kendine baktırmak için güzel usul doğrusu." -H. Taner. 2. Bilimde belli bir sonuca erişmek için, belli ilke ve kurallara göre izlenen yol, metot. 3.
huk. Bir yasama veya idare işleminin hazırlanması, yapılması veya yürürlüğe konması sırasında uyulması gereken hükümler ve izlenecek yollar. 4.
müz. Klasik Türk müziğinde tempo:
"Kendilerine nota, usul filan öğretilecek olursa bunlardan çok şey beklenebilir." -O. C. Kaygılı.
yolculuk is. 1. Ülkeden ülkeye veya bir ülke içinde bir yerden bir yere gidiş veya geliş, gezi, seyahat, sefer:
"Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk." -F. N. Çamlıbel. 2. Bu gidiş gelişte geçen süre. 3. Herhangi bir taşıtla bir yere gidip gelme:
"Yolculukla ilgili işlemleri tamamlarken, koltuğuna oturtmuştuk onu." -N. Cumalı.
yöntem is. 1. Bir amaca erişmek için izlenen, tutulan yol, usul, sistem, prosedür, politika:
"Belki o da bir usandırma yöntemi kullanıyordu." -A. Kulin. 2. Bilimde belli bir sonuca erişmek için bir plana göre izlenen yol, metot.