cesaret is. (cesa:ret) 1. Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven. 2. Yüreklilik, yiğitlik, yürek ve göz pekliği:
"Bütün halk türküleri gibi ölenin örnek cesaretini öven türkülerdi bunlar." -N. Cumalı. 3. Cüret. 4. Çekinmezlik, atılganlık.
gönül is. 1. Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı:
"Gönüllerin birbirine kaynaştığı o günler millî bayramlarımızdan biriydi." -O. S. Orhon. 2.
mec. İstek, arzu:
Okumaya gönlün var mı? iç is. 1. Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı:
"Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." -Ç. Altan. 2. Oyuk şeylerin boşluğu. 3. Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta:
Tahtanın içi çürümüş. 4. Nesnelerin arasında bulunan kimse veya nesne. 5. Ten ile dış giysiler arası:
"Boynumda kalın yün atkı, içimde çift kat fanila, gene de titriyorum." -E. Bener. 6. Kabuğu olan veya dışı kabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabuğun sardığı bölüm:
Ekmek içi. Ceviz içi. 7. Pirinç, soğan ve baharatla hazırlanan, dolmalarda kullanılan karışım. 8. Mide, bağırsak, karın:
İçi bulanmak. İçi sürmek. 9. Akıl, gönül, irade gibi insanın manevi varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri:
"İçimizdeki sevinçleri, kederleri paylaşacak insan nerde?" -S. F. Abasıyanık. 10. Bir ülke, şehir, topluluk vb.nde olan veya yapılan:
Yurt içi ulaşım. Şehir içi haberleşme. Aile içi ilişkiler. 11. Değişik yemeklerde kullanılmak üzere et ile sebzelerin ince kıyımının karıştırılması ve yoğrulmasıyla meydana getirilen karışım. 12.
sf. Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan:
"İç kapının perdesi yanlara doğru açıldı." -P. Safa. 13.
sf. İnsanın manevi varlığıyla ilgili olan:
İç dünyamız. 14.
mec. Muhteva.
kalp(I)
is. 1.
anat. Göğüs boşluğunda, iki akciğer arasında, vücudun her yanından gelen kanı akciğerlere ve oradan gelen temiz kanı da vücuda dağıtan organ, yürek:
"Bak ellerim nasıl titriyor, bak alnım nasıl yanıyor, bak kalbime nasıl çarpıyor." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2. Kalp hastalığı:
Kalpten öldü. 3.
mec. Sevgi, gönül. 4.
mec. Bir ülkenin, bir kuruluşun işleyiş, yönetim ve varlığını sürdürme bakımından en önde gelen yeri. 5.
mec. Duygu, his:
"İnsanı tekrar, kalp ve fikir cennetine eriştirebilecek tek kudret kadındır." -H. E. Adıvar.
kalp(II)
is. esk. Bir durumdan başka bir duruma çevirme, dönüştürme.
kalp(III)
sf. 1. Düzme, sahte, geçmez (para). 2.
mec. İşe yaramaz, tembel:
Kalp adam. 3.
mec. Yalancı, kendine güvenilmeyen:
"Kalp herifin biri bu..." -R. H. Karay.
karın is. 1. İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi:
"Şuursuz bir acele ile mahmuzlarını atının karnına vurdu." -Ö. Seyfettin. 2. Döl yatağı, rahim:
"Fakat karnındaki çocuk da bu insanüstü erkeğin bir parçasıydı." -H. E. Adıvar. 3. Bazı şeylerde şiş ve içi boş bölüm:
Geminin karnı. Şişenin karnı. 4. Mide:
"Karnım aç, elim ayağım donmuş gibi." -H. E. Adıvar. 5.
mec. İç, gönül, akıl, kafa:
Ben senin karnındakini ne bileyim? 6.
mec. Ahlaki açıdan kabul edilemeyen şeyleri kabullenme. 7.
fiz. Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan duraklı dalgalarda en büyük genlikte titreşen noktalar.
yüreklilik is. 1. Yürekli, korkusuz, cesur olma durumu, yiğitlik. 2. Yürekli kimseye yakışır davranış.