dayanak is. 1. Dayanılacak şey, istinatgâh, mesnet. 2.
mec. Bir iddiayı güçlendirmeye yarayan tanıt. 3.
mec. Destek, dayanak noktası:
"Söylenenleri destekliyor, onlara dayanak oluyordu." -T. Buğra. 4.
fel. Bir gerçekliğin onaylanması için olayların arkasında veya altında bulunan şey, kendisine bir şey yüklenilen, bir varlığa destek olan, altta bulunan temel.
döşeme is. 1. Döşemek işi. 2. Yapılarda taban üzerine döşenen tahta vb. kaplama:
"Odanın döşemesine bakıyor, bir türlü bu yabancı yere bir ad koyamıyordu." -E. E. Talu. 3. Bir yapının döşenmesine yarayan her türlü eşya, mefruşat. 4. Koltuk, kanepe, divan vb.nin kumaş, yay, pamuk vb. bölümleri:
"Bu patiska döşemeleri beraber ütüleyecektik." -A. Gündüz. 5. Taşıtların koltuk, taban, tavan vb. yerleri. 6.
ed. Halk edebiyatında ve türkülerden önce söylenen, bazen tekerleme biçiminde olan uyaklı giriş bölümü:
"Hamama gitmek, yıkanmak, masallara, masal döşemelerine bile girdiği gibi halkımızın yaşama biçimlerine de karışmıştır." -S. Birsel.
dünya is. (dünya:) 1.
gök b. Güneşe yakınlık bakımından üçüncü gezegen, yer, yerküre, yer yuvarı, yer yuvarlağı, acun. 2. Dış, çevre, ortam:
"Biz dünyadan ayrı yaşarken dünya epey değişmiş." -H. C. Yalçın. 3. İnançları bir olan ülke veya insanlar topluluğu:
Batı dünyası. Doğu dünyası. 4. Meslek veya iş birliği içinde bulunma, camia:
Ressamlar dünyasında onun yeri ayrıdır. 5.
zm. Elgün, herkes. 6.
mec. Duygu, düşünce ve hayal âlemi:
"Köprüye kadar kendi dünyaları içinde ne tatlı, ne özlü konuşurlardı." -Y. Z. Ortaç.
ortam is. 1. Canlı bir varlığın içinde bulunduğu doğal veya maddi şartların bütünü:
"Şu dehşet ortamının altında koskoca bir yalnızlar dünyası yatıyor." -A. Ağaoğlu. 2. Bir topluluğun veya toplulukların hareket alanı, platform. 3.
mec. Bir kimsenin veya bir insan topluluğunun yaşayışını etkileyen ruhsal, toplumsal ve kültürel etkilerin bütünü:
Sanat ortamı. Çalışma ortamı. 4.
ruh b. Nesnel ve toplumsal yönlerle bazen kişinin iç dünyasını da kapsayan yakın çevre, vasat.
taban(I)
is. 1. Ayağın alt yüzü, aya. 2. Üstü kapalı bir yerin gezinilen, ayakla basılan yüzü, tavan karşıtı. 3. Ayakkabının alt bölümü. 4. Kaide. 5. Bir şeyin en alt bölümü. 6. Değerlendirmede en alt derece. 7. Bir toplumu, bir kuruluşu oluşturan, yönetime katılmadan etkili olan kitle:
Partinin tabanının istekleri doğrultusunda... 8. Temel. 9.
coğ. Bir ırmağın en derin olan orta yeri. 10.
den. Dikey duran direk, çubuk, seren vb.nin alt bölümü. 11.
mat. Bir cismin veya bir biçimin yüksekliğini ölçmek için aşağıdan yukarıya doğru başlama noktası olarak alınan yüzey veya çizgi, kaide:
Piramidin tabanı. Üçgenin tabanı. 12.
mat. Üslü sayılarda kuvveti alınan sayı. 13.
hlk. Tarlanın düz ve verimli kesimi. 14.
esk. Kılıç vb. yapımında kullanılan iyi cins demir.
taban(II)
zf. (tab'an) esk. 1. Huy bakımından. 2. Yaradılıştan.
temel is. 1. Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü:
"Evin temelleri sökülüyor gibi sarsılıyor." -H. E. Adıvar. 2. Bu bölümleri yapmak için kazılan çukur. 3.
sf. mec. En önemli, belli başlı, ana, taban, esas, asıl, baz:
"Devletin temel kanununun adı Anayasa'dır." -B. Felek. 4.
mec. Bir şeyin gelişimi için gereken ilk ögeler:
"Temelde sıradan bir Fransız vodviline dayanırdı oynadıkları oyun." -N. Cumalı.
yer is. 1.
gök b. Dünya. 2. Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân:
"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" -M. Ş. Esendal. 3. Gezinilen, ayakla basılan taban:
"Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu." -H. Taner. 4. Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge:
"Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır." -R. N. Güntekin. 5. Durum, konum, vaziyet:
Türkiye stratejik bakımdan önemli bir yerdedir. 6. Ülke. 7. Görev, makam:
"Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?" -M. Ş. Esendal. 8. Önem:
Uçağın yurt savunmasındaki yeri. 9. İz. 10. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa:
Deniz kıyısında bir yer aldılar, ev yapacaklar. 11. Ekime elverişli toprak parçası, arazi:
Çorak yerde ot bitmez. 12. Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal:
Toplantı yeri. Kaza yeri. 13. Otel, motel vb.nde kalınacak oda:
Yeriniz var mı? 14. Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye:
"Ön tarafta bir yer bulup oturunca kurnazlığına pek sevindi." -H. Taner. 15.
mec. Durum, konum:
Sen benim yerimde olsan ne yapardın? yeryüzü is. coğ. 1. Yer kabuğu. 2. Üzerinde yaşadığımız toprak ve denizler. 3. Dünya:
"Ancak günün birinde, yeryüzü bu, bilinmez, belki taksinin birinde şoför yamaklığı yaparım." -N. Hikmet.