kapalı sf. 1. Kapanmış olan, açılmamış, açık karşıtı:
"Şimdi oğlunu kanlı göğsü, kapalı gözleri, mor dudaklarıyla görür gibi oluyordu." -N. Hikmet. 2. Geçilmez durumda olan. 3. Çalışma süresi sona ermiş (iş yeri). 4. Başı örtülü (kadın). 5. Açık ve kesin söz kullanmadan söylenen, müphem. 6. Gizli, saklı:
Meclisler, iç tüzük hükümlerine uygun olarak kapalı oturumlar yapabilir. 7. Açık olmayan (giyecek):
"Damalı bir eteklik, açık mavi, kapalı bir yün kazak giymişti." -N. Cumalı. 8. Bulutlu, karanlık (hava):
"Ankara'nın soğuk, kapalı havalı günlerinden biriydi." -Y. K. Karaosmanoğlu. 9.
mec. İçe dönük yaradılışta olan:
"Kapalı ruhlu, ağırbaşlı, güç heyecana gelir insanlardır." -R. H. Karay. 10.
mec. Dış çevreyle ilişki içerisinde olmayan:
"Ayrıca ben, oldukça kapalı bir çevrede yetişmiştim." -A. Ağaoğlu.
kısık is. 1.
coğ. Kanyon. 2.
sf. Kısılmış olan. 3.
sf. Boğuk, güçlükle çıkan (ses):
"Arkasından çıtırtılar, kısık sesler geliyordu." -Y. Atılgan. 4.
sf. Hafifçe aralanmış, yumulmuş olan (göz kapağı).
sıkıntılı sf. 1. Sıkıntısı olan:
"Ağrılar kesilmeyince çok sıkıntılı vaziyete düştüm." -R. N. Güntekin. 2. Sıkıntı veren, çileli, kasvetli, meşakkatli, mukassi:
"Son birkaç yılındaki oldukça sıkıntılı durumu bir yana bırakılacak olursa maddi bakımdan rahat, ortanın epey üstünde bir hayatı olmuştur." -A. Ş. Hisar.