bırakmak (-i) 1. Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak. 2.
(nsz) Koymak:
"Mermer masaya bir yirmi beşlik bıraktı." -T. Buğra. 3. Bir işi başka bir zamana ertelemek:
Gezmeyi haftaya bıraktık. 4. Unutmak:
Acaba eldivenlerimi nerede bıraktım? 5. Bulunduğu yeri veya durumu değiştirmemek. 6. Saklamak, artırmak:
Paranın bir kısmını bırak! 7. Bir işin sorumluluğunu, yükümlülüğünü başkasına vermek, görevlendirmek:
"Cemal Paşa'da anlamadığı işi ehline bırakmak meziyeti vardı." -F. R. Atay. 8.
(nsz) Engel olmamak:
"Bırak, burasını benim defterimden okuyayım." -Ö. Seyfettin. 9. Sarkıtmak:
Saçlarını omzuna bırakmış. 10.
(nsz) Ölen, ayrılan birinden iş, kişi, nesne vb. şeyler kalmak:
"Hayata gözlerini kaparken ardında yedi yaşında bir oğul, on iki yaşında bir kız bırakıyordu." -C. Uçuk. 11. Bir alışkanlıktan veya bir işten vazgeçmek:
"Gerçekten sigarayı bıraktı, bıraktı ama huzuru da sükûnu da kalmadı." -H. E. Adıvar. 12.
(nsz) Uğraşmaz olmak, artık uğraşmamak:
"Bu yazarın bir de Fransızca kitabını almıştım ama sıkılmış bırakıvermiştim." -R. H. Karay. 13.
(nsz) Bıyık veya sakal uzatmak. 14.
(nsz) Özgürlük vermek, hürriyetine kavuşmasını sağlamak:
"Bıraksam acaba beyaz bir çift güvercin gibi uçarlar mı?" -R. H. Karay. 15. Boşamak:
"Bıraktıkları zevcelerini yine canları isterse tekrar alabilirler." -Ö. Seyfettin. 16. Kötü bir durumda terk etmek. 17. Ayrılmak, terk etmek:
"Mahalle arasındaki küçük dükkânını bırakarak karısını, şehrin başka bir tarafında bir eve yerleştirdi." -P. Safa. 18. Sınıf geçirmemek, döndürmek:
Öğretmen üç tembel çocuğu bıraktı. 19.
(-e) Bir pazarlıkta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek:
"Başkalarına on ikiye veriyoruz ama sana onar kuruştan bırakayım." -M. Ş. Esendal. 20.
(-i, -e) Bakılmak, korunmak için vermek:
Eşyamı size bırakacağım. 21.
(nsz) Yanına almamak, yanında götürmemek:
"Telgrafhanede bir zabit bırakarak işinin başına gitmesini rica ettim." -Atatürk. 22.
(-i, -e) Sahiplik hakkını başkasına vermek:
Bizim komşu bütün malını Kızılay'a bırakmış. 23.
(nsz) Yapışık olan bir şey yapışıklıktan kurtulmak. 24.
(nsz) Bulunduğu veya dokunduğu yerde bir şey oluşturmak, meydana getirmek:
İz bırakmak. Leke bırakmak. dağıtmak (-i) 1. Toplu durumda bulunanları birbirinden uzaklaştırmak veya ayırmak:
"Düşman ordusunu çil yavrusu gibi dağıtırlardı." -Y. K. Beyatlı. 2.
(nsz) Belli bir orana göre bölüştürmek, pay etmek, tevzi etmek:
"Muhacir kümeleri arasında ekmek dağıtmakla uğraşan yaşlıca bir adama seslendi." -P. Safa. 3. Herhangi bir şeyi ayrı ayrı kimselere vermek:
"Selamlar dağıtarak telaşsız ve yorgun bana doğru yürüyordu." -R. H. Karay. 4. Bir şeyin veya bir yerin düzenini bozmak:
Odayı dağıtmak. Kâğıtları dağıtmak. 5.
(nsz) İletmek, ulaştırmak. 6.
mec. Bir topluluğun varlığına son vermek, feshetmek:
Kooperatifi dağıttılar. 7.
mec. Kurulu bir düzeni bozmak. 8.
mec. Etkisini, gücünü azaltmak, gidermek. 9.
(nsz) mec. Ne yaptığını bilmeyecek kadar içip kendinden geçmek. 10.
(nsz) argo Değişik sebeplerle kendini koyuvermek, beklenmedik davranışlarda bulunmak.