iskelet anlamı Fr.squelette
1. İnsan ve hayvan bedeninin kemik çatısı, teşrih: § "
Boy kısaya akrep orta, vücut bir iskelet olup hilkatteki inada bakınız." -Ahmet Midhat Efendi, Karnaval, 51. § "
Haftalardan beri süren iştahsızlık ve hazımsızlık, vücudun iskeletinden son hâlini andıran bir beliriş." -Peyami Safa, Şimşek, 226. §
" ... üzerine kıllı bir deri eldiveni çekilmiş iskeletten ibaret kalmışlardır." -Necip Fazıl Kısakürek, İhtilal, 173. § "
Sanki yalnız iskeleti ve derisi var, içi bir balon gibi boş ve havayla dolu." -Attila İlhan, Kurtlar Sofrası, 330. 2. Yumuşak bölümleri dökülmüş, ölü bir vücudun kemiklerinin bütünü: § "
Üstüne korsan bayrağı-vari bir iskelet kafası çizilmiş ve kafanın tepesine «ölüm tehlikesi» yazılmış." -Necip Fazıl Kısakürek, Aynadaki Yalan, 30. § "
Kaynağı bütün bu kokular, uykularınıza da yavaş yavaş iskeletler, tepeden tırnağa beyazlar içinde yüzleri belirsiz hayaletler çağırıyor" -Adalet Ağaoğlu, Başka Karşılaşmalar, 65. § "
Bir mamut iskeletine benzeyen korkunç cüssesinin eğri bacakları üstünde göklere doğru uzandığını gördü." -Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Bir Sürgün, 85. § "
Duvarları boydan boya kaplayan camlı dolaplar, içinde iskeletler ortada sıra sıra masalar." -Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, 40. § "
Sonra bacakları havada şişkin beygir leşleri, etrafına dalgaların sazları takılmış hayvan iskeletleri, daracık köşe başlarını kaplayan Amerikan markalı hantal silindirler, altlarına köpekler büzülüp çürümüş dolaplar." -Ruşen Eşref Ünaydın, C. 13, 58. §
"Yılana benzemeyen yılanın kırmızı dili iskeletin sağ ayağına değiyordu…" -Elif Şafak, Şehrin Aynaları, 13. 3.
mec. Bir şeyi oluşturan temel çatı. 4.
mec. Çok zayıf. 5.
mec. Bir eserin genel planı. 6.
mec. Kuru, çıplak: § "
Yeni ağarmaya başlayan perdelerde kafeslerin iskeleti." -
Reşat Nuri Güntekin, Yaprak Dökümü, 35.