alışmak (-e) 1. Bir işi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilmek:
"Muhtaç değiliz ama ben çalışmaya alıştım." -E. İ. Benice. 2. Yadırgamaz duruma gelmek:
Havaya alışmak. Bulunduğu çevreye alışmak. 3. Uyar duruma gelmek, uygun gelmek, intibak etmek:
"Bu mesleğe alışmış gibi görünüyor." -N. Araz. 4. Sürekli ister olmak:
Tütüne alışmak. Eğlenceye alışmak. 5. Bağlanmak, ısınmak:
"Birdenbire ona alıştığını hissediyor ve bu işe ayrıca şaşıyordu." -A. H. Tanpınar. 6. Bağımlılık kazanmak:
İlaca alıştı. Dayağa alıştı. 7. Evcilleşmek, ehlîleşmek. 8.
(nsz) Tutuşmak, yanmaya başlamak.
tutulmak (nsz) 1. Tutma işi yapılmak veya tutma işine konu olmak:
"Bir yazıhane kiralanmış, aylıkla bir otomobil tutulmuştu." -E. E. Talu. 2. Ay ve güneş tutulma olayına uğramak. 3. Ünlü olmak, meşhur olmak. 4. Tutuk duruma gelmek. 5. Kapatılmak, sarılmak:
"Kaçmayı düşündüklerinde sokağın iki çıkışının da tutulduğunu gördüler." -İ. O. Anar. 6. Bir organ veya bir şey hareket edemez olmak:
"Konuşmak için dilim, yazmak için kalemim tutuldu." -F. R. Atay. 7.
(-e) Birine tutkun olmak, sevmek. 8.
(-e) Bir işe veya birine canı sıkılmak:
"Sen filozof geçinen ukala bir adama benzersin. Bak, ben böyle şeylere fena tutulurum." -H. Taner. 9.
(-e) Yakalanmak:
"Hastalığa tutulduğu sıralarda bir sabun fabrikasında çalışıyordu." -N. Cumalı. 10.
sp. Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncu yakından izlenmek, tutulmak, markaja alınmak.