çevirmek (-i) 1. Bir şeyin yönünü değiştirmek:
"Nefes nefese koşan anneme, başını çevirmeden cevap verdi." -Y. Z. Ortaç. 2. Öteki yüzünü görünür duruma getirmek:
"Sermet defterinin yapraklarını çeviriyordu." -Ö. Seyfettin. 3. Döndürerek hareket ettirmek:
"Resimleri albüme yapıştırırken kocası da radyonun düğmesini çevirdi." -S. F. Abasıyanık. 4. Yönetmek, idare etmek:
"Eteği belinde, bütün evi o çeviriyor." -H. Taner. 5. Durdurmak:
Taksi çevirmek. 6. Yolundan alıkoymak, yoldan döndürmek:
Arkadaşı bizi çevirip evine götürdü. 7. Geri göndermek:
Kendisine yollanan parayı çevirmiş. 8. Bir giyeceği söküp iç yüzünü dışa getirmek. 9. Çevrilemek, tevil etmek:
Sözü işine geldiği gibi çevirdi. 10.
(-den) Çeviri yapmak:
"Romanlar, hikâyeler yazar; yahut Fransızcadan çevirirmiş." -M. Ş. Esendal. 11.
(-i, -le) Bir yerin çevresini bir şeyle sarmak, kuşatmak:
Bağı duvarla çevirmek. 12.
(-i, -e) Bir durumdan başka duruma getirmek, dönüştürmek:
Evlerini otele çevirdiler. 13.
(-den, -e) Bir durumdan başka duruma geçmek. 14.
(nsz) Kâğıt oyunu oynamak. 15.
(nsz) mec. Hile, dolap, dalavere vb. dürüst olmayan davranışlar ortaya koymak:
"Bendenize şikâyetlerin yapılmaması, iş çevirmek isteyenlerin muvaffak olamayacaklarını bilmeleri neticesidir." -Atatürk. 16.
(-i, -e) mec. Kötü bir duruma getirmek:
Adamı maskaraya çevirmek. çevrelemek (-i) 1. İçine almak, kuşatmak, sarmak, ihata etmek:
"Açık başımı çevreleyen beyaz saçlarım." -R. N. Güntekin. 2.
mec. Bir konunun sınırlarını çizmek, tahdit etmek.
hücum etmeksaldırmak:
"Kopan feryadın gücü sağlı sollu komşuların eve hücum edeceği kaygısını uyandırdı." -A. Kutlu.
ihata etmek1) çevirmek, çevrelemek, kuşatmak, sarmak; 2)
mec. kavramak, anlamak.
kaplamak (-i) 1. Her yanını örtmek, istila etmek:
Bulutlar gökyüzünü kapladı. Sessizlik ortalığı kapladı. 2. Çepeçevre sarmak, kuşatmak:
"Evlerin bir tarafını yol, üç tarafını da yine çam ormanları kaplar." -S. F. Abasıyanık. 3.
(nsz) Bir kabın, bir kılıfın, bir örtünün içine almak:
Yorgan kaplamak. 4. Yayılıp doldurmak, etkisinde bırakmak. 5. Bir yüzeyi döşemek, başka bir nesne ile örtmek:
"Dudaklarının üstünü kaplayan muntazam kesilmiş sert ve koyu siyah bıyıkları..." -A. Ş. Hisar. 6. Kaplama adı verilen ince ağaç levhaları, değişik yöntemlerle hazırlanan tablalara yapıştırmak. 7. Bir madeni bir başka madenle kimyasal bir yöntemle örtmek. 8.
mec. Bir kimsenin veya bir şeyin nitelikleri herkesçe bilinir olmak:
Ünü cihanı kapladı. 9.
mec. Duygular için doldurmak:
İçini sevinç kapladı. 10.
mec. Doldurmak, bastırmak.
kucaklamak (-i) 1. Kollarla sarıp göğüs üzerine bastırmak:
"Onlar, daha fazlasını yaparak sessizce birbirlerini kucakladılar." -R. N. Güntekin. 2. Kucağına almak, kucağında taşımak. 3. İçine almak veya çepeçevre sarmak, kuşatmak:
"Şaşılacak kadar tatlı, sevimli, nazik eli, elimi kucakladı." -Y. Z. Ortaç.
kuşatmak (-i) 1. Çevresini sarmak, çevrelemek, çevirmek, abluka etmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek:
"Denize bakan yönü ile yan sınırlarını rüzgârı kesen sık kargılıklar kuşatıyordu." -N. Cumalı. 2. Çevrelemek, çokça bulunmak. 3. Kaplamak:
Fabrika dumanları bütün şehri kuşattı. 4. Bele sarılıp bağlanan şeyleri başkasının beline bağlamak.
örtmek (-i) 1. Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak:
"Kadın bebeğini itina ile yatırdı, yüzünü örttü." -A. Gündüz. 2. Kapamak:
"Perihan kızdı, gidip piyanonun kapağını örttü." -P. Safa. 3. Kaplamak:
Sarmaşıklar duvarları örtmüş. 4.
mec. Kötü bir durumu belli etmemek, gizlemek, saklamak:
Birinin suçunu örtmek. saldırmak (-e) 1. Bir kimseye veya bir şeye karşı saldırı yöneltmek, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek:
"Bugün şu dakikada onlar hâlâ düşmana saldırıyorlardı." -H. C. Yalçın. 2. Bir şey veya kimse üzerine saldırı yapılmasına sebep olmak. 3.
(-den) Gemi, kalkmak için yelken açıp başını gideceği yola çevirmek. 4.
mec. Yıkıcı ve sert eleştiriler yapmak. 5.
kim. Etkisiyle eritmek:
Asitler madenlere saldırır. tedirgin etmekrahatını, huzurunu kaçırmak:
"Ortanca erkek kardeşimle aynı yöntemi benimsemiş olması beni tedirgin ediyor." -A. Ağaoğlu.